Her Newroz’da bir yaş daha alıyoruz. Yayın yolculuğumuz dördüncü yılına giriyor bu sayıyla. Siyasal, kültürel ve sanatsal boyutlara eklenen son bir yılın salgın hastalığıyla birlikte iyice kuşatılmış bir zamanın içinden yol almaya çalışıyoruz. Karşılaştığımız zorluklar, şairin ifadesiyle, ‘hayata dahil’ elbette. Sıkıntılar, kifayetsizlikler ve olanaksızlıklar gibi, bütün olumsuzlukları aşma imkânları da öyledir. Kapak fotoğrafındaki gibi, karlı dağlara bakarken çiçeğe durup baharı yaşamaya başlamış badem ağacı nasıl o şaşmaz hayat döngüsünü kanıtlıyorsa, mücadele eden insanın serüveni de benzerdir biraz. Kışın zemherisinden, karından nasıl çiçek devşirebiliyorsa doğa, hayatın binbir çilesinden, zulmunden de ışıklı bir zamanın olanakları yaratılabiliyor. Yeter ki umutvar olabilelim, mücadele edebilelim! Geçtiğimiz 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nde bir kez daha hatırlanan ve dosyamızdaki söyleşinin konusu olan ‘dilsizlik’ gerçeğiyle başa çıkmanın da başka yolu yoktur.
28 Şubat’ta, altıncı ölüm yıldönümünde andığımız büyük yazar Yaşar Kemal’in dediği gibi, “Bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir.”
Anadil de Newroz da kültür ve hayat savunmasının unsurlarıdır.
Kimsenin kültürü, insanlığı elinden uçup gitmesin diye…
İyi okumalar…