‘Olan’ ile ‘olması gereken’ arasında…
Hayat denilen yolculukta, olması gereken ile olan arasında hep bir mesafe vardır. Aradaki bu mesafeyi kapatma mücadelesi de kaçınılmazdır. Üreten ve yaratan insanın yani işçinin, emekçinin hayatıysa söz konusu olan; toplumsal yaşamdaki rolünün hayatiliği ile mahkum edildiği koşullar arasındaki büyük uçurum, tarihsel bir mücadelenin tam ortasına koymuştur onu. Önüne açılmış bu derin uçurumu atlama çabası, kendi hayatını değil sadece, bütün bir yaşamı haramilerin elinden kurtarma, güzelleştirme mücadelesidir de.
“O mertçe boy-boslar ağır yüklerle incinmişti
…omuzlar yoksullukla alçalmıştı.”
Kürt şair Pîremêrd, 1900’lerin başında İstanbul’da hayata tutunmaya çalışan Kürt hamallarını bu dizelerle anlatıyordu. İşte o ‘yoksullukla alçalmış omuzlar’ sadece İstanbul’daki hamallara değil, büyük emekçi sınıfına dairdi. 1880’in Mart’ında Malatya’da, Haziran’da da Diyarbekir’de yaşanan ‘Ekmek İsyanları’, açlıkla yüzyüze gelmiş o ‘alçalmış omuzlar’ın kaderlerine isyan ettikleri zamanlardı.
Biri Katolik diğeri Müslüman, iki egemen figürüne karşı Müslim ve gayrimüslim isyancıları bir araya getiren, zamanın Diyarbekir valisinin ‘bir avuç çapulcu’ manasında kullandığı “sebükmağz”lıkları değildi elbette. Yoksulluklarıydı, açlıklarıydı; farklı din ve ulustan olmalarına karşın aynı sosyo ekonomik cenderede, aynı sınıfın insanları oluşlarıydı.
‘Olan’a razı olmayıp, ‘olması gereken’ için harekete geçmişlerdi.
Hayatı güzelleştirmenin, daha yaşanır kılmanın tek yolu da bu değil mi zaten?
1 Mayıs’la merhaba!