“Haziran 1880’de, kıtlığın etkisini sürdürdüğü Diyarbekir’de gerçekleşen
Ekmek İsyanı, anakronik bir bakış açısıyla bugünü geçmişe yükleyen, çeşitli dinî/etnik topluluklar arasındaki gündelik sosyo-ekonomik karşılaşma ve ilişkileri süresiz ve sürekli şekilde özcü bir kimlik algısına hapseden anlatılara bir alternatif olarak okunabilir…
Oseb Kazazyan Katolik Ermeni muteberanından, Çerçiszade Hacı Mehmed ise Müslüman nüfuz sahiplerindendir. Bu kişilere ve kıtlık ortamında şehirde sebep oldukları ifade edilen sefalete öfke duyan ve hemen o pazartesi günü isyanı başlatan kişiler de yine hem Müslüman hem de gayrimüslimlerin oluşturduğu bir gruptur. Vali İzzet Paşa’ya göre, onları bir araya getiren tanım, “sebükmağz”lıklarıdır. Genel deyişle ‘bir avuç çapulcu’…
Başta Ermenilerin, Rumların, Müslüman Türk ve Kürt aşiretlerinin oluşturduğu grupların içinde yer aldığı toplumsal sorunlar, şimdiye dek paranoyak milliyetçi ve devletçi tarih yazımları tarafından sürekli ezelden ebede giden bir etnik kimlik mücadelesi olarak ortaya konmuş, bölge tarihi [anakronik ve özcü] etnik bir anlatının gölgesinden kurtulamamıştır…
Fakat, “ekmeğin” ya da “nafaka”nın sahip olduğu önemi hatırlamak, bize, sosyo-ekonomik sorunların toplumsal ve etnik gerilimlerle nasıl birleştiği, şiddeti körükleyenin ne olduğu sorusunu sormamız açısından yardımcı olur…
Biri Ermeni Katolik tebaadan diğeri Müslüman iki idari meclis üyesine, bu iki nüfuzlu adama birlikte karşı çıkan, aralarında kadınlar ve çocukların da fazlaca sayıda olduğu “Müslim ve gayrimüslim” bir ahali. Sene 1880…
Diyarbekir sokakları hem gıda fiyatlarındaki pahalılıktan ve yoksullaşmadan dolayı yönetenlerine birlikte karşı çıkan Türk, Kürt, Ermeni, Keldani, Süryani, Yakubilerin; hem de öldürülmüş, kaybedilmiş, sürgüne gönderilmiş, mülkleri gasp edilmiş Oseb Kazazyan ve ailesi gibi nice Ermeninin hikâyesini bir arada saklıyor.”