ALİ YAVUZ
Hayrik Muradyan, 3 Mayıs 1905 yılında Çatak’a bağlı Çinûk köyünde doğmuş,1915 yılında 10 yaşında iken ailesiyle birlikte zorunlu olarak Çatak’tan göç etmiştir. Muradyan, Ermenistan’a göç ettikten sonra Çatak ve yöresinde duyduğu şarkıları derleyerek arşivlemiş; bu şarkıların geniş kitlelere ulaşmasına vesile olmuştur.
Anılarını ve göç hikâyesini Prof. Dr. Verjine Sivaslıyan’a anlatan Muradyan için Çatak hayatının önemli bir köşe taşıdır.
“Bizim Varaga (Erek) Dağı’nın yamacı Van Dağı’nın zirvesindeydi. O dağın kolu aşamalı olarak alçalarak Van Gölü’ne iner. Ermenistan’ın en iyi elması Artamet (Edremit) elmasıdır. Varaga Dağı’nın yamacında, gece mum gibi yanan, ışık veren bir çiçek vardı. Koparmak için yaklaştığında artık ışık vermezdi. O çiçeğe “siradeğ”* (Ermenice ‘aşk ilacı’ anlamında… Kürtçe ismi ‘giyabanok’, Türkçe ‘adam otu’) derlerdi. Van’ın dört tarafında “kâfur” güller yetişirdi. Bunlar mavi olurdu…”
1915 yılında Hayrik Muradyan 10 yaşındaydı. ‘Çatak Muharebesi’nin başlamasını iyi hatırladığını belirten Muradyan, Kürt komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde olduklarını, onlara “tanıdık” anlamına gelen (Kirîv) dediklerini belirtir. Muradyan, Mihranlı Kürt komşularından birinin dedesine ‘kaysı renkli bir ev giysisi’ ve üç yaşında bir tay hediye ettiğini, o ata binmeyi çok sevdiğini ve Mezopotamya’ya kadar onu yanlarında götürdüklerini anlatır.
Çatak olaylarından bazı anekdotlar anlatan Muradyan, Rus ordusunun geri çekilmesiyle Ermeniler için göçün başladığını belirtir. Göç yolunda iskorbüte yakalandıklarını, babasının ve amcasının yolda, dedesinin ise Salmast’ta öldüğünü ifade eder. Annesinin çok iyi şarkı söylediğini, ölmeden bir gün önce, akşam yatmadan, dedesinin annesinden kendisi için bir şarkı söylemesini rica ettiğini ve öyle öldüğünü söyler.
Ölümle kuşatılmış göç yolunda yaşadıkları olağanüstü zorluk ve sıkıntılardan sonra Ermeni tüccarlarının yardımıyla deniz yolundan 1 Ocak 1922 günü vardıkları Batum’da Sovyet iktidarının temsilcilerince karşılandıklarını belirtiyor. Yıllar süren göç yolunda yaklaşık 10 bin kayıp verdiklerini, büyük bir kısmının da salgın hastalıktan öldüğünü söylüyor ve “54 kişilik aileden geriye annem, ben, ağabeyim Rostom, ablam Nune, amcam Davit, büyükannem Zanon, büyükbabam Cibrayel kaldı,” diyor.
Kaynağı Çatak’ta bir derya
Muradyan Ermenistan’a gitikten sonra Çatak’ta söylenen geleneksel şarkıların yanı sıra komşu illerin şarkı versiyonlarını da derlemiş ve seslendirmiştir. Ermeni folklorunun bir büyük emekçisi olan Muradyan, 150’den fazla şarkıyı unutulup kaybolmaktan kurtarmış bir müzikolog ve tarihçidir de aynı zamanda. Müzikologlara oldukça zengin bir repertuar sunan Muradyan, her şarkı hakkında koreografik ve ilginç materyallerle ilgili özel bilgiler de vermiştir. Doğa ona keskin bir kulak, harika bir müzikalite, yumuşak, güzel ve esnek bir ses tonu bahşetmişti. 1960’lardan itibaren Muradyan’ın sesi her yerde duyulmaya başlamış; sahnelerde, radyo ve televizyonlarda, çeşitli örgütlerin ve eğitim kurumlarının salonlarında ihmal edilen geleneksel Ermeni folkloru hakkında bilgilendirici konuşmalar yapmıştı. Büyüleyici sesi, sakin ve zengin halk şarkıları repertuarıyla halk şarkılarının ve danslarının gençler arasında sevilmesine ve öğrenilmesine önayak olmuştur Muradyan. Üniversitlerde müzik toplulukları kurulmasına da öncülük eden Muradyan, Politeknik Üniversitesi’nde öğrencilerden ve çocuklardan oluşan “Van” ve “Tsiler” topluluklarını kurmuştur. Van-Çatak bölgesi müzikleri Muradyan sayesinde tanınmış ve sevilmiştir.
1960’lı yıllardan itibaren sesiyle seyirciyi heyecanlandıran, performansıyla büyüleyen Muradyan’ın müzikal yetkinliğinin temelinde, çocukluk yıllarının geçtiği Çatak ve çevresinden öğrendiklerinin etkisi vardır. Müzikal iç dünyası ve kültürünün izleri Çatak’a uzanır…
Bir doğum hikâyesi
Çocukluğuna dair iginç anıları olan Muradyan, Verjine Sivaslıyan ve son günlerinde onu sık sık ziyaret eden, onunla aynı sahneyi paylaşan öğrencisi, meslektaşı Hasmik Harutyunyan’a, Çinûk (Çatak’a bağlı bir köy) köyündeki doğumuyla ilgili şunları anlatır: “Güneşli bir Mayıs sabahı Zozan Annem bizim Çérmuk’a (Suluköy), Arnos Dağı’nın yamacına sebze toplamaya gitmiş. Aniden şimşek çakmış ve yağmur başlamış, sonra da dolu… Annem, ravent (uşkun) yapraklarını (berkimtol) şemsiye gibi kullanarak bir mağaraya ulaşabilmiş. Hamileymiş. Doğum sancıları başlamış ve ben dünyaya gelmişim. Bir bitkinin sert tarafıyla göbek bağımı kesmiş, gömleğini çıkarıp beni onunla sarıp sarmalamış. Havanın bozulmasıyla endişelenen babam oraya gidince mağaranın girişindeki annemle beni eve götürmüş. Büyükannem kötülükleri bağlasın diye yastığımın altına bir ip parçası koymuş. Köyün öğretmeni kulağının arkasına yerleştirdiği kalemi çıkarıp “okuryazar olsun” diyerek yanıma koymuş. Dedem de “fedayi olsun” diyerek kılıcını çıkarıp yanıma bırakmış…” Diğer aile üyelerinin de doğumuyla birlikte kendisine hediyeler getirip temennilerde bulunduklarını söylüyor. Anneannesi diktiği bir kemeri getirmiş ve “Sırtı sağlam, güçlü bir yük taşıyıcı olsun” dileğinde bulunmuş. “Babam bana Narek’i (Grigor Narekatsi’nin “Lamentation Kitabı”nın başka bir adı) getirmiş, yastığımın altına koymuş ve okuryazar bir oğul olmam için dilek tutmuş…”
Büyüdüğünde ve bu doğum hikâyesini öğrendiğinde annesine şu dizeleri yazar Muradyan:
Ravent yaprağı benim için beşik oldu/ Merhametli dağ bana hemşirelik etti/ Gök gürültüsü ve şimşek beni yukarıdan selamladı/ Ve dudaklarımda fırtınanın öpücüğünü hissettim/ Rüzgârların cıvıltısını ve şiddetini bu yüzden sevdim/ Ve her gök gürleyişinde/ Her yıldırım düştüğünde/ Seni anıyorum, seni hatırlıyorum…
Şenlikli Çatak’tan göç yollarına…
Hayrik Muradyan, küçük yaşlardan beri büyüklerinden duyduğu şarkıları sevdiğini, annesi Zozan ile teyzesi Sinam Hanım’ın güzel sesli harika şarkıcılar olduğunu ve okuryazar bir aileden geldiğini belirtir. İki köylüsü; Shahen Bazikyan (Bazké Şahin) ve akrabası Harutyun Gulanyan’ın (Haro) şarkılarıyla kendisine unutulmaz ve zengin bir arşiv bıraktıklarını ekler. Onların tarif edilmesi zor, sihirli bir sese sahip olduklarını söyler. Bazké Şahin’in, eski halk ve epik şarkıları icra ettiğini, Harutyun’un ise vatansever şarkılar söylediğini, müzisyenliğini bu özel ortama borçlu olduğunu vurgular. Şatak’ın (Çatak) çok güzel bir geleneğe sahip olduğunu; yaz ve sonbaharda Çatak’lıların, akşamları bir şenlik ateşi yakarak etrafında toplandıklarını, halaylar çekerek, masallar, destanlar anlattıklarını, şarkılar söyleyerek eğlendiklerini söyler. Köylülerin, bu tür toplantılar sırasında doğuştan gelen yeteneklerini gösterip geliştirmekle kalmayıp aynı zamanda kendi yerel şarkılarını ve dillerini de geliştirdiklerini belirtir. Bu toplantıların, köy çocukları için ayrı bir anlam taşıdığını, bu şenliklerde ebeveynlerinin bir araya gelip, eğlencenin tadını çıkarırken aynı zamanda dayanışma ve yardımlaşma alışkanlıklarının da geliştiğini vurgular: “Çocuklar, bu şenliklerde iyi ve kötüyü ayırt etmeyi öğrenir, hakikatı sever, dürüst ve adil çalışmayı da öğrenirlerdi.” Hayrik Muradyan da bu tür etkinliklerde pişip büyümüştü. Ne yazık ki bu dostluk ve kardeşlik ateşi 1915 yılına kadar yanabildi.
1915 sürgününde; doğduğu, büyüdüğü, bütün ilklerini içinde yaşadığı, ata-baba toprağından ayrılışı, Muradyan’da derin bir ıstırap ve ruhsal travma yarattı elbette. Ermeni nüfusunun Çatak’tan zorunlu göçünde, ailesinin 54 üyesi sürgüne yollandı. Çatak’tan İran’ın Salmast eyaletine, tekrar Van’a, daha sonra yine İran ve Irak çöllerine… Uzun ve zorlu yıllardan sonra nihayet 1921’de Ermenistan’a ulaşabildiler. Genç Muradyan, tarım işçiliğiyle uğraştı ve kısa süre sonra Çiftlik İşçileri Sendikası’nın başkanı seçildi. İşini bırakmadan ortaokulu bitirdi ve Erivan Devlet Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. İkinci Dünya Savaşı’nda askere çağrılan Muradyan, savaş ve barış sırasındaki hizmetlerinden dolayı Onur Madalyası dahil olmak üzere bir dizi devlet ödülü aldı.
22 Aralık 1999 yılında Erivan’da vefat eden Hayrik Muradyan, doğduğu ve çocukluğunun geçtiği Çatak’ı hiç unutmadı. Çatak ezgileri, Muradyan için gitiği her yerde hatta savaş siperlerinde bile onun teselli kaynağı ve rehberi oldu…