Röportaj: UMUT YEĞİN
Yaklaşık iki yıl önce, aylar süren “sokağa çıkma yasakları” ve sivil ölümleriyle birlikte neredeyse yıkılan kent haberleriyle gündemdeydi bölgemiz. Böylesi dönemlerde çekilen fotoğraflar da tarihe bırakılmış önemli belgelerdir. Fotoğraf sanatçısı Ruşen Takva’nın çektiği fotoğraflar gibi… Takva, OHAL sürecinde Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan imc TV ve Van TV’de çalışmıştı. Ayrıca birçok kültür sanat dergisinde fotoğrafları yayımlanmıştı. Şimdi OHAL süreciyle birlikte, geçmişte çektiği birçok fotoğraftan dolayı açılan davalarla uğraşıyor. Ruşen Takva ile bir fotoğraf sanatçısının gözünden OHAL ve fotoğraf üzerine konuştuk.
Öncelikle kendinizden bahsedebilir misiniz?
15 yılı aşkın bir süredir fotoğrafçılıkla ilgileniyorum. Ama 2009 yılında katıldığım fotoğraf yarışmasında derece aldıktan sonra daha profesyonel bir yönelime girdim. Van ve civarında yayın yapan birçok kültür-sanat dergisinin hem yazı işleri müdürlüğü, hem fotoğraf editörlüğünü yaptım. Atlas dergisinde çalıştım. Sokağa çıkma yasakları döneminde imc TV’de çalışıyordum. Şimdi de davalarla uğraşıyorum!
Davalar derken…
Hakkımda açılan davalar… Otoritenin ilgisine mazhar olduğum tarih ile Dolmabahçe masasının devrilme tarihi aynı.
Ceza aldığınız davalara konu olan fotoğraflar hangileriydi ve neden “suç unsuru” olarak görüldü?
Hakkımdaki davaların hepsi “örgüt propagandası”, “devletin itibarını uluslar arası arenada küçük düşürmek” veya “halkı kin ve nefrete teşvik etmek”ten… Birçoğu dava açılmadan, daha ifade esnasında düşürüldü. En son imc TV, yerel ve ulusal dergiler, ayrıca BBC İnternational’da yayınlanan (Yüksekova, Nusaybin gibi) belge niteliğindeki fotoğraflarım dolayısıyla 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırıldım.
Özellikle böylesi kritik süreçlerde doğruyu göstermesi bakımından fotoğraf arşiv niteliği taşır. Dava konusu fotoğrafların o dönemin doğru anlaşılması bakımından ne gibi işlevleri oldu?
Mesela, Cizre’de sokağa çıkma yasaklarında çekilen fotoğraflar ünlü düşünürlerden Prof. Noam Chomsky’e mektup yazdırdı. O mektup ki tüm dünya kamuoyuna Cizre’de ve bodrumlarda kalan sivil insanların durumuna farkındalık yarattı. AİHM defalarca tedbir kararı aldı. Öyle ki Naom Chomsky’i bölgeye davet ettiler. Demem o ki; haklılığını dünyaya kabul ettirmek istiyorsan kamuoyunu, halkları etkilemek, kazanmak gerekiyor. Washington, Moskova, Berlin veya Tahran halklarını… Bunun için de sanat en etkili araçlardan biridir.
Biraz da dava sürecinden ve duruşmalardan bahsetseniz…
Ben savunmamı yaparken, “Sanatçı üretir, kamuoyuna sunar. Herkes kendi algısıyla okur ve yargılar. Ki bu fotoğrafların neredeyse tamamı, dünya basın kuruluşları tarafından kullanıldı ve ödül de aldı. Siz yargılıyorsunuz ama yargılanması gereken sizin algılarınızdır. Dünyanın ödül verdiği fotoğrafı yargılamanın başka bir mantıklı izahı yoktur” dedim. Savcı ise “sanık her ne kadar ‘sanatsal kaygı’ diyorsa da fotoğrafların sanatla ilgisi yoktur” diye cezalandırılmamı istedi ve 1 yıl 8 ay ceza verdiler. Dünyanın hangi ülkesinde savcıların “sanat eksperi” olma misyonları vardır? Bu misyonu yüklenmeleri abesle iştigaldir.
İddianamenizde 6-8 Ekim Kobanê eylemlerinde fotoğrafladığınız çocuklar da var…
Evet, o süreçte çektiğim üç fotoğraf da “propaganda suçu” sayıldı. Savcı bununla ilgili benim çocuklar ile özel olarak ilgilendiğimi ve KCK’nin de çocuklara ilgisinin zaten herkes tarafından bilindiğini söyledi! Belli ki kendi de ikna olmamıştı ki şöyle bir ifade kullandı: “Sanık Ruşen Takva’nın gazetecilik hayatı boyunca tek bir çocuk istismar haberi yapmadığı göz önüne alınırsa…” İlginçtir, KHK ile kapatılan DİHA çalışanı bir muhabir arkadaşım Van’ın Erciş ilçesinde yaşanan çocuk istismarını haber yaptığı için hakim karşısına çıkacak!
Fotoğrafladığınız Başkale’deki Ermenilerden kalan manastırı sosyal medyadan paylaşmanız da dava dosyasına girmiş! Bu fotoğrafta “sakıncalı” olan neydi?
Fotoğraf Van’ın Başkale ilçesinde bulunan ve Ermenilerden kalma bir manastır. İddianamede gördüğüm an neden “propaganda” olarak nitelediklerini anlamamıştım. Ta ki savcıyla aynı salonda buluşuncaya kadar. Fotoğrafı sosyal medya hesaplarından paylaşırken şöyle bir not düşmüştüm: “Bir halkı devletsizleştirip otorite altına almak istersen, öncelikle tarihi belleğini yok etmelisin.” Savcı bu ifadeyi KCK üst düzey yetkilerinin söylemleri ile aynı buldu ve cezalandırılmamı istedi. Sormadı bile, “kim ve hangi halktan bahsediyorsun?” diye. Belki ben Burkina Faso halkı için özgürlük istiyordum!
Peki bu süreç ve açılan davalar çalışmalarınızı nasıl etkiledi?
Geçen aylarda gündeme getirip haberleştirdiğim bir konu var. OHAL ile birlikte, yapılan fotoğraf yarışmalarına GBT kontrolü getirdiler. Haberini yaptığım konuyu Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat, Meclis gündemine de getirdi. Henüz cevap yok ama… Bu uygulama bile tek başına, bölgede çalışan ve haklıdan yana olan tüm arkadaşların davalarla mimlendiği ortamda sansüre uğraması demek. Buna rağmen, şu an için çalışabilecek alan olmamasına rağmen, maddi kaygılar gütmeden, üretmeye devam ediyorum. Çalışmalarımın karşılığında ödetilen bedeller ağır ama doğru ve dik durmanın pahası da biçilmez elbette.