MEFTUN ATAKAN

Bugünkü adıyla Kalecik Mahallesi, Van’a bağlı Tuşba ilçesine bağlı eski bir Ermeni köyüdür. Van’ın yaklaşık 10 km kuzeyinde, Van Gölü’nü biraz tepeden gören ve her baktığımda sanki ilk defa görüyormuşçasına gözlerimi alamadığım harika manzaralı bir köy. Köyden bakınca neredeyse tüm Van’ı görebiliyorsunuz. Erek Dağı, Van Kalesi, Van Gölü, Artos Dağı ve karşıdan nazlı bir gelin gibi Van’a selam çakan Sîphan Dağı… Köydeki Ermeni nüfus 1178 olarak geçiyor kayıtlarda. 192 hane. Surp Asdvadzadzin Meryem Ana adlı kilise bulunuyormuş. Artık fotoğraflarda kalmış, heybetli Lezk kayasının üzerinde eski bir pagan Ermeni tapınağı olarak hastalara şifa verildiğine inanılan Surp Pırgiç şapeli de varmış. Tabii ki şapelin yerinde yeller esiyor bugün; bir toprak yığınından başka bir şey yok.
Aralez köyü, ismini Ermeni mitolojisinden alıyormuş. Ara Keğesik, söylenceye göre Nvard ile evli olduğu gerekçesiyle kötü yürekli Asur kraliçesi Semiramis’in aşkını reddeden yakışıklı bir savaşçıdır. Gururu kırılan kraliçenin adamları tarafından öldürülmüşse de pişman olan kadın tanrılara yalvarınca köpek benzeri yaratıklara yaraları yalatılarak tekrardan diriltilir. Fransız tarihçi René Grousset (1885-1952), Asur kitabelerinde Aram’ın Urartu hanedanının kurucusu olduğunu yazar. Bu bilgiye dayanan Ermeni tarihçiler de Ara ya da Ara Keğesik’in çeşitli efsanelere konu olan bir tanrı olup Hayk’ın soyundan gelen Aram’ın oğlu olduğunu iddia etmişlerdir. Yine, Horenli Movses’in Mar Abas Katina vakayinamesine atfen aktardığı efsaneye göre, Semiramis, sevgisine karşılık bulamadığı Ara’nın cesedini hayata dönmesi için köpek tanrılara Aralez’de yalattırır. Yani Aralez kelimesi doğaüstü güçleri olduğuna inanılan köpek benzeri yaratıklara verilen isimdir. Özetle efsanelere de konu olmuş bir köy Aralez. Aynı isimle Ermenistan’da da bir yerleşim yeri olduğu biliniyor.
Sözünü ettiğimiz efsaneyle de ilişkisi olsa gerek, MÖ 4. yüzyılda Eflatun, Devlet adlı kitabında Ermenilerin ölüler âleminden geri geldiğini aktarır.
100 yıldır duasız mezarlar

Benim de yıllardır bir köşesinde yaşadığım Aralez’i keşfetmem yine ölüler eliyle oldu diyebilirim. Fotoğrafta daha çok bir taş kümesi olarak görünenler, Ermenilere ait olan mezar kalıntıları. Bir taraftan TOKİ diğer taraftan sürekli büyüyen şehir mezarlığı giderek sıkıştırmış durumda. Cebi dolu birilerinin manzarası güzel bu mezarlığı silip süpürüp yerine bir bina dikmesi işten bile değil. Kanunen statüsü nedir bilmiyorum ama umarım bu mezarlığı koruyacak bir yasal düzenleme ve bunu uygulayacak namuslu insanlar vardır hâlâ.
Mezarlık içinde dolaşıp taşlarına el sürüyoruz. Belki de yüz yıldan fazladır hiçbir yakınları başlarında ağlayıp bir çiçek demeti bırakmadılar burada yatanlara. Ki mezarlıklar ve cenazeler insanların geçmişleriyle bağ kurdukları, atalarını yâd ettikleri ve ‘ben kimim?’ sorusuna cevap arama vesilesidirler bir bakıma. Aralez’de söz konusu bağları kuracak kimse kalmamış maalesef, artık yoklar.

Başkaca yerlerde de şahit olduğumuz gibi, defineciler tarafından epeyce tahrip edilmiş Aralez mezarlığı. Altın bulup zengin olma hevesiyle delik deşik etmişler hemen hemen tüm mezarları. Kırık bira şişeleri ve tenekeleri de cabası. Müslüman mezarlıklarında da rastlamak mümkün bu görüntülere. Artık dirilerden umudunu kesip ölülerle dertleşenlerin bıraktıkları şişelerdir, demek mi gerekiyor, bilemiyorum. Çok da kızamıyor doğrusu insan. Yapabildiğim ölçüde ‘mıntıka temizliği’ sonrası 100 yıldır duasız kalmış bu mezarların baş ucunda dua niyetine kendimce bir şeyler mırıldanıyorum bir de.

‘Cehalet kötü şey abe’
Köye ait bilinen en eski fotoğrafta, Lezk kayasının dibinde çok sayıda kerpiçten evler görünüyor. Bugün o evlerin yerlerini çoğunlukla müstakil beton evler almış. Köyün şu anki sakinleri ekseriyetle Brûkan aşiretine mensup Kürtler. Brûkan aşiretinin Kafkaslardan gelişinin 1915’ten sonra olduğu düşünülürse, büyük ihtimalle Ermenilerle karşılaşmamışlar.
Lezk kayasının çevresini gezerken denk gelip yardımcı olmak isteyen bir köylü, saklanıp tehcirden kurtulan son iki Ermeniyi de dedesinin öldürdüğünü söyleyip üzüntüsünü dile getiriyor: “Cehalet çok kötü bir şey abe… Ermeni öldüren cennete gider dedikleri için suça bulaşmış çokça atamız var malesef…” Bulunduğumuz noktadan biraz daha aşağıda bulunan tavanı olmayan kerpiç bir evi göstererek, “İşte şu ev kaldı bir tek onlardan, onu da ahır olarak kullandıkları için yıkmamışlar” diye de ekliyor.
Lezk kayası üzerinde derince bir tünel var. Köylüler şu an taşlarla tıkanmış olduğunu ama eskiden tünelin ucunun Urartulardan kalan Van Kalesi’ne kadar gittiğini iddia ediyorlar.

Son kez kayanın üzerinden Van’ı seyrediyoruz. Gerçekten de tüm Van’ı seyretmek mümkün buradan.
Sonra, yorgun argın eve dönerken, heybem hüzünle dolu, dilimde Karacaoğlanın dizeleri: “Sual eylen bizden evvel gelene/Kim var imiş biz burada yoğ iken…”