Resmî okulda Kürtçe eğitim

KEMAL İNAL

Bir süre önce yeni bir parti kuran Muharrem İnce şöyle demişti: “1) Kürtçe eğitim pedagojiye uygun değil. 2) Pedagojiye uygunsa bilin ki üniter devlete de uygundur. 3) Ama pedagojiye uygun değil bu. 4) Anadilde eğitim tartışması siyasetçilerin değil, eğitimcilerin işidir.”

Bu dört cümlede dört tane hata var:

1) Kürtçe eğitimin pedagojiye uygun olmadığına dair hiçbir akademik ve bilimsel çalışma yoktur. Kürtçe eğitimin pedagojiye uygun olduğuna dair dil pedagogu Şerif Derince’nin ve Diyarbakır Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Enstitüsü’nün (DİSA) çalışmalarını ve Kürtçe gibi ezilen, dışlanan ve hakir görülen nice dilde eğitimin yapılabileceğine dair bir dolu literatürü örnek gösterebilirim. Örneğin Eğitim Sen’in çevirdiği kitaba bakılabilir bunun için (Tove Skutnabb-Kangas, Robert Phillipson, Ajit K. Mohanty ve Minati Panda (ed.) Çokdilli Eğitim Yoluyla Toplumsal Adalet, 2013).

2) Pedagojiye uygun olan nice şeyin üniter devlete uygun olmadığını çok iyi biliyoruz. Örneğin çiftdilli ve çokdilli eğitim pedagojiye uygundur yani pedagoglarca birden fazla dilde yapılan eğitimin akademik başarı, sosyal uyum ve toplumsal adalet/eşitlik açısından yararlı olduğu kanıtlanmıştır. (Bkz. Kanada, kimi Afrika ülkeleri, Hindistan’daki bazı eyaletler, Latin Amerika’daki kimi ülkeler vd.)

3) Pedagojiye uygun olduğunu bilim insanları kanıtladı.

4) Anadilinde eğitimin sadece eğitimciler tarafından tartışılması gerektiği tezi gereksizdir; bu konu, ilgili herkes tarafından tartışılmalıdır: Kürt ebeveyn, Kürt öğrenci, öğretmen, Kürt veya Türk siyasetçi, pedagog, fizikçi, kimyacı, matematikçi, ayakkabı boyacısı, temizlik işçisi… Demokrasilerde herkesin söz söyleme hakkı vardır.

‘Resmî pedagojik görüş’

Bu yazımda Türkiye’nin resmî okullarında Kürtçe (dilli) eğitimin ya da yaygın ifadeyle “anadilinde eğitim”in “mümkün”, “geçerli” ve “doğru” olduğunu pedagojik açıdan yapılmış çalışmalara ve pedagoglara atıflar yaparak temellendirmeye çalışacağım. Madem İnce, anadilinde eğitim konusu pedagoglara bırakılmalı dedi, o zaman görev başına. Konuyu “temellendirme”ye çalışacağım çünkü Türkiye’de Kürtçe eğitimin mümkün, geçerli ve doğru olmadığına dair resmî ve gayriresmî epey görüş var; bunlar çok etkilidir ve hem yasal hem de kültürel anlamda kısıtlayıcı, dışlayıcı ve zaman zaman da hakir görücüdür. Buna “resmî pedagojik görüş” diyelim. “Resmî pedagojik görüş”, Kürtçe dilli eğitime karşı varsayımlarını veya tezlerini üç noktada temellendiriyor:

1) “Kültürel görüş”: Açıkça dillendirilmese de Kürt ve onun dili, Türkiye’nin Cumhuriyet döneminden başlayarak modernleşmesi ve ulusal birliğini (üniter devletini) kurup güçlendirmesi önünde “feodal” (merkeze karşı ayaklanma/isyan), “gerici” (dinsel açıdan seküler/laiklik karşıtı) ve “demografik” (giderek artan Kürt nüfusun dengeleri değiştirerek ülkeyi ele geçirmesi korkusuna dayanak teşkil eden görüş/tez/iddia) açılardan tehdit eden bir dil olarak görülmektedir.

2) “Bilimsel/akademik görüş”: Bu görüşe göre Kürtçe, bilimsel açıdan Türkçe gibi/kadar akademik potansiyel içeren/taşıyan bir dil değildir; zira grameri zayıf, sözcük sayısı az, dağarcığı fakir ve ifade gücü yetersizdir. Ayrıca, birden fazla Kürtçe diyalektinin olması da “ortak/standart Kürtçe”nin olmadığına, olamayacağına kanıt veya işarettir. O halde, kendi aralarında ortak/standart bir dili olmadığı için anlaşamayan Kürt ailelerinin çocuklarına resmî okulda Kürtçe eğitim verilemez. Bu mantıksal olarak mümkün değildir; verilse bile her şeyin Türkçe üzerinden yürüdüğü Türkiye’de bu durum, onların geleceğini karartmak anlamına gelir.

3) “Pedagojik görüş”: Kürtler şimdiye değin Türkiye’nin resmî ve özel okullarında Türkçe üzerinden eğitim alıp gayet başarılı oldular; bu akademik, sosyal ve politik başarının göstergeleri olarak pek çok ünlü Kürdün toplumsal basamakları hızla tırmanarak, statülerini yükseltip sınıf atlayarak gelişmeleri, Kürtçeye rağmen değil, Türkçenin ayrımcı olmayan demokratik gücü, eşitlikçi kamusal eğitim sistemi ve meritokratik (bireysel çabayı kimlikten azade ödüllendiren) düzeni sayesinde olmuştur. Yani, bir Kürdün Türkçe eğitim aldığı takdirde önü açıktır; kimliğinin önünde bir engel yoktur. Kürdüm demesi, onun devlet içinde eğitim alıp yükselmesini engellemez.

Bu üç görüş, dediğim gibi “resmî pedagojik görüş”ü oluşturuyor.

Kürt çocuklar maça yenik başladılar

Birinci görüşe yanıtım: Kürtler, Türkiye’de en az Türkler kadar modernleşebilmiştir; Kürdü gerici olarak görmek, Kürt kültürünün laiklik ve sekülerizme ne derece açık olduğundan (bkz. HDP içinde kadın kotası, pozitif ayrımcılıklar, harem-selamlık olmayan ortak yaşam biçimleri vb.) bihaber olmak demektir. Demografik tehlike yani Kürtlerin çok hızlı ürediği tezi ise, ırkçı bir tezdir ve üzerinde durmaya değmez.

Bilimsel görüşe yanıtım: Kürtçenin tarihsel kökleri güçlü, kadim ve anlatım/ifade gücü yüksek bir dil olduğunu Kürt edebiyatına bakarak anlamak çok kolay. Ortak/standart bir Kürtçe olmadığı tezi bir bakıma doğrudur; aynı durum Cumhuriyet’in başında modern Türkiye’nin kuruluşunda da geçerliydi; alınan pek çok politik, pedagojik, akademik ve yasal tedbirle Türkçe, pek çok şive, diyalekt, ağız arasından standart/ortak biçimine İstanbul ağzı üzerinden kavuşabilmiştir. Ancak, standart/ortak dil ise bir noktadan sonra “dil ırkçılığı”na doğru kayabilen faşist bir potansiyeli de içinde barındırır zira farklı konuşma biçimleri, ağızları ve şiveleri küçümsenebilir, aşağılanabilir ve hatta yasaklanabilir. Bu, Fransa’nın ulusal birliğini kurmasında da böyle oldu, Türkiye’de de. Bırakalım diller kendi yolunu kendi doğal gelişimi içinde bulsun. Artık tercüme dediğimiz mekanizma dijital teknolojiler sayesinde çok kolaylaşmışken insanın kendini bir dile hapsetmesi, hele şu küreselleşme döneminde hem yanlış hem de imkânsızdır.

Pedagojik görüşe yanıtım: Kürtlerin “Türk eğitim sistemi” içinde Türkçe eğitim, Türk zihniyeti ve Türk ulusallığı/milliyetçiliği içinde eğitilerek sınıf atlaması, statüsünü yükseltmesi ve hatta tanınmış/ünlü olması biçimsel olarak doğru ancak içerik olarak yanlıştır. Doğrudur, Türkiye’nin görece eşitlikçi, görece ayrımcı olmayan ve görece geliştirici kamusal eğitim sisteminin Kürtlere hiçbir yararının olmadığını söylemek insafsızlık olur. Pek çok Kürt, aldığı eğitim sayesinde meslek sahibi oldu, topluma önemli katkılarda bulundu, iyi şeyler yaptı, pozitif bir hava yaratabildi. Ancak bütün bunlar, Kürtçeden başka bir dil bilmeyen Kürt çocuklarının önemli bir kısmının da okullarda yaşadıkları “Resmî pedagojik görüş”, sayısız ve çeşitli travmanın olmadığı anlamına gelmez; anadili Kürtçe olan çocuklar maça hep 1-0 yenik başladılar, akademik açıdan başarısız oldular, kendilerini ifade edemediler, sınıfta çekingen davranıp pasif kaldılar hatta dersleri anlamadıkları için dışlandılar, aşağılandılar, dayak yediler, sonunda da okulu erkenden terk edip sokaklarda çalışmaya başladılar. Bu konuda Şerif Derince gibi eleştirel Kürt pedagogların yaptıkları çok sayıda çalışmaya bakılabilir. Ben de bu konularda çeşitli yazılar ve makaleler yazdım.

Peki, asıl sorun ne? Sorun sadece dil sorunu mu? Elbette değil. Maalesef ülkemizde Kürde yönelik zihniyet, pek çok ayrımcı, dışlayıcı ve adil olmayan bakış açısını somutlayan noktalarda (terör, gerilik, sofuluk, feodallik, vandallık, geri kalmışlık, çokeşlilik, ensest ilişki, aşırı üreme, göçle kentlerdeki mutena hayatı bozma, gayrimeşru işler vb.) kendini kolayca, açıkça (“tanıyarak dışlama”-Cenk Saraçoğlu) ve hatta utanmadan (örneğin Türk Solu dergisinin yaptığı ırkçı yayınlar) ele veriyor.

Kürtçe eğitim mümkün, geçerli ve doğrudur

Gelelim eğitime: Anadilinde veya Kürtçe eğitim elbette mümkün, gerçekçi ve doğrudur. Zaten böylesi bir eğitim Irak’ın, Suriye’nin ve İran’ın kimi yerlerinde yapılıyor. Ayıptır söylemesi Avrupa, Rusya gibi gelişmiş yerlerde bile Kürdoloji bölümlerinde Kürtçe dilli eğitim yapılıyor. Bir de şunu sormalı: Elin oğlunun ülkesinde Kürt yokken veya çok azken neden Kürdoloji bölümü kuruluyor da bizim Türkiye’mizin asli kurucu unsurlarından olan Kürtlerin varlığına rağmen Kürdoloji yerine geçmişte “Yaşayan Diller Enstitüsü” gibi Kürtçe ismin kullanılmaması için cinlikler arz eden yükseköğretim kuruluşları kuruluyor acaba? Öte yandan, kaldı ki, “anadilinde eğitim”in doğru, gerçekçi ve yararlı olduğuna dair, ayıptır söylemesi, Türkiye’de pek de bilinmeyen bir dolu Batılı ve Doğulu literatürde ifade bulan sayısız alan çalışması, tarihsel analiz ve sosyal çıkarımlar, çocuğun normal, sağlıklı ve pozitif gelişiminde çok yararlı olduğunu göstermiştir. Şimdi anadilinde eğitimin –anadili derken isteyen bunu Türkçe isteyen de Kürtçe olarak algılayabilir– pedagojik açıdan neden mümkün, geçerli ve doğru olduğunu çeşitli uluslararası çalışmaların bulgularını özetleyerek anlatmaya çalışacağım.

Evet, sorun pedagojikse, buyurun pedagojik çalışmaların bulgularına (kabaca bir derleme yaptım): 1) Anadilinde eğitim öğrenmeyi kolaylaştırıp hızlandırır. 2) Öğrenci, öğretmen ve okul idaresi arasındaki iletişim kanallarını açık, güçlü ve demokratik tutar. 3) Eleştirel düşünmeyi geliştirir ve okuryazarlık becerilerini artırır. 4) Eğitim sistemine güven duyulmasını sağlar. 5) Akademik başarıyı artırır ve bilişsel gelişimi sağlar. 6) Kimliği korur ve aidiyeti güçlendirir. 7) Öğrencinin kendine güven duymasını sağlar, onun ders çalışma şevkini artırır. Dilin zayıflamasını ve yok olmasını engeller. 9) İkinci ve üçüncü bir dili öğrenmede temel oluşturup kolaylık sağlar. 10) Toplumsal barışı sağlar, imkân eşitliği yolunda olanak sunar, ülkede pozitif bir hava yaratılmasına katkıda bulunur.

Uzatmak istemiyorum. Bu işlevlerine bakıldığında, anadilinde eğitimin aslında iyi, doğru ve gerekli bir şey olduğunu anlarsınız. Ya da gidin bir okula, Kürtçeden başka bir dil bilmeyen bir çocukla Türkçe, İngilizce veya Farsça konuşun, tepkisini ölçün, sonra da Kürtçe konuşun, tepkisini ölçün.

‘Fena mı olurdu sayın İnce?’

Peki, derdiniz eğer Kürdistan gibi bir ülke kurmak değil de demokratik bir Türkiye’nin eşit yurttaşlık temelinde bir bileşeni olmak ise elbette Kürtçe ve Türkçenin birlikte öğretildiği bir model geliştirmek en mantıklısıdır. Benim önerim: İlkokulda her Kürt çocuğuna (istemeyenlere değil elbette) ilk iki sene Kürtçe dilinde eğitim verip sonraki iki sene Kürtçe ve Türkçe karma bir eğitim verilebilir. Böylece çocuk, Kürtçesini geliştirirken Türkçeye de zaman içinde bir geçiş yapmış olur. Hangi derslerin Kürtçe hangilerinin Türkçe olacağı elbette ayrıntılı pedagojik tartışmaları gerektirir. “Anadili temelli çiftdilli eğitim” modeli zaten bazı ülkelerde uygulanıyor.

Kürtçe temelli bir eğitim için elbette bütçe, kadro, müfredat, materyal, ders kitabı, yönetim gibi pek çok sorun çözülmelidir. Çözülebilir. Türkiye Cumhuriyeti bunu Osmanlı’ya son verip Cumhuriyet’e geçerken yapabilmişti, Osmanlıcadan Türkçeye geçerek hem de alfabeyi değiştirerek. Üstelik Kürtçe için alfabeyi değiştirmeye gerek de yok. Sonuç olarak, bir dili korumanın en ideal, etkili ve demokratik yolu, onu eğitim dili yapmak, yani okullarda okutmaktır. Türkiye’nin görece eşitlikçi, kamusal ve az-çok yurttaşlık temelli eğitim sistemi içinde yetişen bu satırların yazarı, kuşkusuz etkili bir Türkçe öğrenerek akademik anlamda gelişme sağlamıştır (her ne kadar KHK ile üniversiteden atılmış olsa da), ancak ya anadili olan Kürtçe/Zazaki? İşte orası yok. Olsa, fena mı olurdu sayın İnce?