Yaralı ülkenin, yüreği yaralı şairi

İSMAİL DİNDAR

Cumhuriyetin kuruluş yılları, Kürdün ulusal karekterinden soyutlanıp kızıl ve beyaz katliamlardan geçirildiği süreç. Ya baş eğiş ya mezar ya zindan ya da başarabilirse kaçış.

Kaçış iki türlüdür: Eli kalem tutan, dili kelam eden, olanlar karşısında düşünme tepkisi veren, yitirilen karşısında yüreği sızlayan Kürt için olup biteni kabullenmek, sindirmek, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” maymuncuğuna dönüşmektir. Hatta karşı tarafa geçtikten sonra kendi bahçesine taş atmaktır… Bir diğer kaçış formatı ise doğup büyüdüğü kendi topraklarından fiziki olarak kaçmaktır. Bu, beyni ve yüreği korumak için talan ve gaspla, yalan dolanla yok edilmek isteneni kendi şahsında koruyabilme kaçışıdır.

Yakın geçmişte, 70’li, daha çok da 80’li yıllarda yaşanan kaçışların adresi Avrupa diyarının Kürt aydınına uzak olduğu daha önceki dönemlerde “Binxet” (sınırın altı, Suriye) sığınılacak küçük bir liman gibidir. Memleket toprağıdır aslında. Gidilen yer kaçılan yerin uzantısıdır da sonraları cetvelle çizilip mayınlar yüklenmiş bir sınırla ayrılmıştır. Bu, ulusal, duygusal, zihinsel bir ayrılma değildir ama fiziki bir ayrıştırmadır sadece.

1911’de Mardin’in Derik ilçesinde hayata gözlerini açan Qedrî (Kadri) Can da Konya’da öğretmen okulunda okurken baskılar karşısında Suriye egemenliği altındaki Binxet’e geçmek mecburiyetinde kalanlardandır. Mir Celadet Bedîrxan, Osman Sebri, Nurettin Zaza, Kamuran Bedîrxan, Cigerxwîn ve daha birçok Kürt aydın-yazarı gibi…

Henüz on yedisindedir; Konya’da yarım kalan eğitim sürecini bu sığınakta tamamlayacaktır. Sonrasında Binxet’in birçok şehrinde öğretmenlik yapacaktır. Bununla kalmayacak, klasik öykü ve klasik şiirden “yeni” “modern” türe geçişin şekillenip somutlaştığı önemli Kürt yazarlardan biri olacaktır. Ve belki en önemlisi de sadece yazmakla kalmayıp halkının bir aydını olacaktır o.

Kalemiyle bir hafıza yaratacak; parçalanmış, bölüşülmüş vatanını beyninde ve yüreğinde birleştirecek, diğer yoldaş ve çağdaşı kalemler gibi Kürtçede “anlatı” ve “şiir”in yenilenme, modernleşme sürecine terini, mürekkebini akıtacaktır.

Nûxwir ve Nifşê Hawarê

Dünyada ve Ortadoğu’da hızlı, önemli gelişmeler, altüst oluşlar yaşanmaktadır. Sürgünde kıt imkânlarla bu değişim ve gelişmelere yetişebilme, bir yerinden tutunma; özcesi kendilerini var edebilme amacıyla bir tür direnme savaşı içine girer bir avuç Kürt aydın-yazar. Onlara önderlik eden, yol gösteren Mir Celadet Bedîrxan’dır. Bir süre sonra tarihî Hawar dergisini çıkarmaya başlayan Bedîrxan, Qedrî Can için, bu süreçte benim “nûxwirî”m (ilk çocuğum) der.

Hawar dergisi de Kürtler için bir “Nûxwir” sayılır. Sonrasında çocuklar çoğalır: “Ronahî” (Aydınlık), “Roja nû” (Yeni gün), “Gelawêj” (Venüs), “Hêwa”, “Azadî” (Özgürlük)… Bu dergi ve gazetelerde yayımlanır Qedrî Can’ın öykü ve şiirleri.

Öykü ve şiir birbirine yakın iki türdür edebiyatta. Her iki dalda da yürek çeker yükü, duygudur atmosferi oluşturan. Yaralı bir tarihtir yaşadığı Qedrî Can’ın, yaralı bir ülkenin, yüreği yaralı bir şairidir. Parçalanmış ülkesini yüreğinde birleştirmeye çalışır şiirlerinde ve anlatılarında. Ulusal hafıza yaratma amacıyla tarihe ayna tutarken dilin gelişimi ve asimilasyon saldırıları karşısında bozguna uğramama çabası içinde de olurlar. “Nifşê Hawarê” yani Hawar ekibi diye geçerler tarihe; Osman Sebrî, Nurettin Zaza, Bedirxanlar, Cigerxwîn’lerle …

Edebî çalışmanın ötesinde, tarihî bir aydın sorumluluğu ve görev bilinciyle hareket etmektedir Hawar ekibi. Devletin yapması gerekenleri yapmış, alfabe ve gramer oluşturmuşlardır. Tarihin bu acımasız sürecinde bir dilin, kültürün ayakta kalıp bugünlere ulaşmasının temel taşları olmuşlardır.

Bireysel/aydın sorumluluğundan ötedir yaptıkları, yapmaya çalıştıkları. Onları diğer ulusların toplumcu gerçekçi aydın sorumluluğu ve misyonundan ayıran önemli bir şey vardır: Qedrî Can ve çağdaşlarının ezilen bir ulusun, parçalanmış bir ülkenin aydın ve yazarı olmaları. Kürtler o nedenle Hawar dergisinin yayın hayatına başladığı 15 Şubat’ı Kürt Dil Bayramı olarak kutlamaktadır.  

Sosyalist bir aydın

Sanatında sürgün, ülke hasreti, millî bilinç vb temaları işler ama bu ırkçı bir düşünceye taşımaz Qedrî Can’ı. Ezilen ulus milliyetçiliği buna meyilli bir zemindir oysa. Qedrî Can, kendi gerçekliğini çağdaş ve hümanist düşünce sistematiği olan sosyalist fikirlerle şekillendirir ve bu ideoloji üzerinden temellendirir. “Ez diçim Mosko” (Moskova’ya gidiyorum), “Cejna Oktoberê” (Ekim Devrimi), “Heyva Sor” (Kızıl Ay), “Li Zindanê Şoreşa Me” (Zindanda Devrim) gibi eserlerde, hayata bakış açısını inandığı felsefeyle özdeşleştirmiştir.

Yaşamı boyunca zulme baş eğmemiş, ülkesinin, halkının çıkarları ve değerleri için her türlü zorluğa göğüs germiş, kalemini, düşüncesini tarihsel gelişim doğrultusunda yenilemiştir. Yazdıklarıyla halkına değerli eserler miras bırakan Qedrî Can, 1972 Ağustos’unda Şam’da yaşama veda etmiştir.


CEJNA OKTOBERÊ

Di welatê Qeyseran, tam çel û sê sal berê
Gûr bû bi destê Lenîn şoreşa Oktoberê

Mîna pêlê deryayê rêncber, pale, cefakêş
Di destan ala Marks, Lenînê mezin li pêş

Ajotin ser kele û bedenê ji hezar sal
Bi çakûç û dasên xwe dengê topan kirin lal

Ew kozikên ji pola bi dû hev hilweşiyan
Ser cendekê xwînmêjan gurûhê gel meşiyan

Ji destê zadegana gelê dîl giş aza bûn
Bi vê cejnê rêncberê cîhanê hemî şa bûn

Bi tîrêja Oktober gelek welat çirisîn
Ji rojava,rohelat,hetanî Kûrya û Pekîn

Di dojeha Qeyseran bi rastî çêbû buhuşt
Hêv, stêrê renge sor bi ezman re gihîşt

Di bablîska Otom û di van salê hêvên sor
Fîrewnek ji nav mûmya serê xwe rakir ji gor

Mîna bav û kalê xwe, wî jî da ser rêya xwîn
Di sînga Misr û Sûrye ve kir sed hezar birîn

Azadîxwazê welat ev bûne sê zibistan
Avêtiye zindanê Fîrewnê axirzeman

Destê pak kelem çêkir, serê aza bi mîr kir
Serencema Hîtler û Musûlînî ji bîr kir

Em ê îro pîroz kin ji nav dîwarê stûr
Cejna Oktobera xwe, xelas nêzîke ne dûr

QEDRÎ CAN