Sınırlarla bölünmüş Kürtleri çevrimiçi kılmak… Zagros Film Festivali

KEJE BEMAL

1-31 Mart 2024 tarihleri arasında engel ve yasakların, baskı ve ayrıştırmaların ve elbette statüsüzlüğün kuşatması içinde geliştirdikleri harika çözümlerden birinin daha altına imza attı Kürtler. Kürt sinema tarihine ilk defa online bir film festivali hediye ettiler.

Paris Kürt Sinemacılar Derneği (KOSİ) tarafından gerçekleştirilen Zagros Film Festivali’nde, sekizi uzun metrajlı olmak üzere 15 film festivale özel hazırlanmış bir internet sitesinde gösterilip izlendi.

Kürdistan’ın dört parçasında ve Kurdistana Sor’dan yönetmenlerin Kürtçenin farklı lehçelerinde çektikleri filmler, dünyanın dört bir yanına dağılmış tüm Kürtlere aynı anda aynı ortak duyguları yaşatmış oldu.

Festival Koordinatörü Simon Süleymani, festivalin amacı ile  ilgili şunları söylüyordu:
“Birincisi, Kürtçe filmler, İngilizce altyazılı olarak, Kürtler ve dünya tarafından izlensin. Çünkü şu anda bile Kürtlerin kendi filmlerinden haberleri yok. İkincisi, Kürdistan’ın dört parçasına ait filmleri bir araya getirmek ve çevrimiçi de olsa Kürt halkı arasındaki sınırları ortadan kaldırmak… Bu festival sayesinde Kars’tan Kirmanşah’a, Dersim’den Horasan’a, İstanbul’dan Paris’e herkes film izlemiş olacak.”

İlk kez gerçekleştirilmesine rağmen, festivalin sonunda 107.000 izleyici sayısına ulaşılmış olduğu açıklandı.

Kürt varlığı ve sinema

Yok sayılan, üzerine sürekli toprak atılan, görmezlikten gelinen tüm hakikatler gibi Kürt halkının varlığı da hep bir var olma ve özgürlük mücadelesini zorunlu kıldı. Bütün nehirlerin denize akması misali, dünden bugüne çeşitli mecralarda tüm imkânsızlık, engel ve yasaklara rağmen, her bahar yeşerip toprağın altından güneşe uzanan filizler gibi bir biçimde kendi varlığını ortaya koydu Kürtler. Sosyal, siyasal, kültürel ve elbette sanatsal boyutlarda süren bir var olma mücadelesidir söz konusu olan. Zagros Filim Festivali de bu mücadelenin dijital olanaklardan yararlanılmış bir ürünü hiç kuşkusuz. Simon Süleymani’nin dediği gibi, “Kültürel faaliyetler her zaman işgalcilerin saldırısı uğruyor ancak kimse internete dokunamaz.”  Zekice düşünülüp pratiğe geçirilebilmiş, başarılı bir etkinlikten bahsediyoruz.

Ortak payda: Dert söyletir!

Kürt yönetmenlerin dört parçada da sınırlı imkânlara ve zorluklara rağmen “dert söyletir” şiarıyla çektikleri filmler, son yirmi yılda dünya sinemasında dikkat çekici bir yer ediniyor. Kürt filmlerinin ortak noktası, Kürtlerin ortak sorun ve dertlerini konu edinmiş olmalarıdır. Özgürlük mücadelesindeki acıların, kayıpların, yok sayılan ve yasaklanan dillerin, kimliklerin, uğranılan hukuksuzlukların, sürgünlerin, çaresizliklerin anlatımı, Kürt sinemasına da damga vuruyor.

Gösterimde izlediğimiz tüm filmlerin ana teması bu ortak ve kolektif acının etrafında şekillenip işlenmiş.

Kürtlerin yaşamını sinema perdesine yansıtmış ilk Kürt filmi olan Zerê’den (1926) başlayarak hep aynı yoksunluk, hep aynı keder, hep aynı kaygı ve hep aynı özlem, dört parçadan bütün yönetmenlerce ortaklaşan bir dille anlatılmış.

Dili yasaklı Kürt çocuklarının dayatılmış Türkçe eğitim sistemi içinde parçalanan dilleri ve kimlikleri, sömürge olma gerçeğinin getirdiği dört parçaya dağılmışlıklar, sürgünler, göçlerden kaynaklı travmalar… Sömürgecilere rağmen dil, kimlik, özgürlük ve statü mücadelesi… Bu mücadelede Kürt halkının kahramanlık hikâyeleri, özgürlük aşkı…

Siyasi ve ekonomik engellere rağmen yüreklerini ortaya koyarak çektikleri ve halklarının çığlıklarını dünyaya taşıdıkları bu anlamlı filmler için yönetmeleri, oyuncuları ve sinema emekçilerini tebrik etmek gerekir.

Favori filmler ve Delîl Dîlanar

Ortak acılar, hüzünler, bazen gözyaşları ve umutlarla izlediğimiz filmler arasında herkesin favorisi vardır muhakkak. Zamanının belgesel tadındaki görüntüleriyle Zerê’nin yüreğimde özel bir yeri var tabi ki.   Yine, katliamların gölgesindeki Ezidi aşklarının, Şengal’li dengbejlerin Şengal dağında yankılanan çaresiz çığlıklarıyla bezenmiş, müzikal bir belgesel sayılabilecek “Evîn Di Rûyê Qirkirinê De”, yaşadığım sürece unutamayacağım şekilde hafızama kazındı. Ama benim asıl favorim; sanatı, yüreğe işleyen sesi, ustalarına ve işine saygısı, nezaketiyle yeni çağın dengbeji durumundaki Delîl Dîlanar’ın “Kurdistan, Kurdistan” filmi oldu.

Ustası (Mîrê Bilûrê) Egîdê Cimo’ya vefa selamlaması ve bir sürgünün evine dönüşünü mükemmel görüntü ve müzikler eşliğinde, belgesel tadında anlatıyor Delîl Dîlanar. Annesinin kendisini banyoda yıkadığı ve gözyaşlarımı tutamadığım o sahneden hareketle bu filmi ayrıca uzun uzun yazmaya çalışacağımı da not edeyim bu arada.

Dayatılan sınırları aşmak için…

Bitirirken şunu söyleyebilirim ki; Simon Süleymani’nin başlangıçtaki niyet beyanı durumundaki aşağıdaki sözlerindeki amaç festivalle hasıl oldu sanırım. Bu anlamda Paris Kürt Sinemacılar Derneği’ni de yürekten tebrik ederim.

“Sinema ve çevrimiçi dünya Kürt halkı için sanatsal ve dışavurumcu bir çıkış noktasından daha fazlasını sunuyor. Zorluklar ve sınırlarla bölünmüş bir topluluğu ortak bir kimlik ve kültür etrafında bir araya getirme gücüne sahipler. Bu festival, fiziksel sınırları aşarak dünyanın dört bir yanındaki Kürtleri ve Kürt kültürüne ilgi duyan herkesi bir araya getiriyor. Bu festival, dayatılan sınırları aşmaya, Kürtleri birleştirmeye ve bütünleştirmeye yönelik bir adım olarak görülmelidir.

Gelin sınırları aşan filmlerimiz aracılığıyla ortak bir dil ve anlayışta buluşalım. Daha anlayışlı, birleşik ve barışçıl bir Kürdistan ve dünya için birlikte adım atalım.”

Hayatın her alanında benzer etkinlik ve faaliyetlerin devamını diliyorum.