HAYDAR SANCAR

Seyitli Köprüsü’ne doğru kıvrılarak inen yoldan ufuk sınırlarını zorlayan bir açıyla daha yüksekte kalan dağlık kısma bakıldığında; göze görünmeyen ama orada olduğu bilinen memlekete duyulan sevinç ve özlem duygusu belleğime kazınmış… Kovancılar yol ayrımından başlardı bu ruh hali. Özellikle kış aylarında etrafı kaplayan karlı beyazlığa bakan ve benim gibi 70’lerin başlarında doğmuş birçok Dersimli üniversite öğrencisinin yaşamış olduğu bir duyguydu bu. Bunun az öncesi ise Mazgirt Köprüsünde kökleri kirece boyanmış ağaçların ve ince uzun kavakların gölgesinde nöbetçi jandarmalar eşliğinde beklenen uzun yol otobüslerine dolan bir garip hüzün olurdu genelde.
Prof. Dr. Şükrü Aslan ve Dr. Filiz Çelik’in derlemesiyle Ütopya Yayınevi tarafından basılan Mazgirt kitabını ilk elime aldığımda bu iki duyguyu yeniden hissetim. Bu defa çok daha uzaklarda ama…
Kitabın 720 sayfalık hacminin şaşkınlık yarattığını, içimden “Vay be, Mazgirt’e bak” dediğimi belirtmeliyim. 2021’de bir haftalık son korona izolasyonu, 32 akademisyen ve araştırmacının kaleminden çıkan 33 makaleyi okumak için olanak sağlamıştı. Ancak o dönem kitaba dair bir şeyler yazma fikri bende yoktu. Bu fikrin oluşması; memleketten ziyarete gelen dilop’çu bir arkadaşın, burada bir şekilde içine düştüğü anılar ve anı kitapları okuma mesaisinde gerçekleşti. Bunu yapabilmek için aradan geçen üç yıllık süre de gözetildiğinde tamamını olmasa da kitabın belli başlı makalelerini yeniden okumak bir zorunluluktu…
Kitap kapağı için seçilen görsel ve isimle öne çıkan tasarım; kendi gerçekliğinin gün yüzüne çıkmasını bekleyen ama bunun için de bilinçli insan eylemine duyulan ihtiyaca cevap isteğine işaret ediyor gibi. Bu gizin aralanması, elle yırtılan bir kâğıt parçası ya da marangozun yonttuğu ağaçtan kıvrılarak dökülen talaş parçaları olarak da algılanabilecek bir tasavvur ile ifade edilmiş.
Makalelerin; Arkeoloji, Tarih, Ekonomi, Eğitim; Demografi, Göç, Kimlik ve Yerellik; Hafıza, Kimlik, Hatıralar; Edebiyat, Müzik, Kültür ve Gelenek başlıkları altında toplandığı kitabın önsözü Mazgirt Kültür ve Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu imzasını taşıyor. Gerekçeleri anlaşılır bir idealizmle dernek yönetimi kendine biçtiği sorumluluklardan birisini, “… Elbirliği ile Mazgirt’in ayağa kaldırılması[1]” olarak saptamış ve yayınlanan Mazgirt kitabını da bu amaç için yeni ve önemli bir olanak olarak tarif etmiş. Bugün ilçe statüsünden çok orta büyüklükte bir köy haline dönüşmüş olan Mazgirt’le ilgili hedeflenen amaca ulaşılabilmesi için derneğin belirlediği temel başlıklar da sıralanmış. Mazgirt Dayanışma Meclisinin kurulması önerisi ve içeriğinin tartışılmaya açılması çağrısı bu yaklaşımın finali.[2]

Kitabın editörleri Prof. Dr. Şükrü Aslan ve Dr. Filiz Çelik sunu yazısını karşılıklı konuşma üzerinden ele almışlar ve bu tarz, editörlerin de vurguladığı gibi alışılagelmişin dışında. Kitaba dair yine editörler tarafından dile getirilen temenni ise; “…dünyanın her yanına dağılmış Mazgirtliler ile bu kadim coğrafya arasında somut, güçlü yeni bir bağ” kurulması için kitabın bir araç olması…
İçine doğulan topraklarla uzakta da olunsa duygusal bağlar kurmanın, bellek tazeleme, tarihsel gerçeği bilimsel yöntemlere dayalı incelemelerle öğrenmenin olanakları elbette var ve kitap bu anlamda bir boşluğu dolduruyor.
Ancak bu kitabın, arzulandığı gibi ‘somut’ bağ kurmanın bir aracı olması kuşkusuz, sadece kitabın edinilmesi ya da kitapta yer alan makalelerin içeriğinin bireysel ve duygusal olarak özümsenmesiyle mümkün olamayacağını da not düşmek gerekiyor herhalde. Herhangi bir coğrafyada yaşayan Mazgirtlilerin yaşamlarını çevreleyen koşulların ve sosyal sınıf aidiyetlerinin, eğer mümkünse ve olacaksa hedeflenen somutluğun içeriğini tayin eden, koşullayan en önemli etken olduğunu vurgulamak lazım.

Kitapta görünmeyen emekçiler
Öncelikle kitaba dair şu genel duruma dikkat çekmek gerek; bilimsel ve akademik kaygı ve yaklaşımların öncelenip gözetilerek yayına hazırlanması belirli zorlukları da içeriyor elbette. Nümerik verilerin çokluğu, tarihsel kronolojinin birçok makalede tekrarlanmış olması, okunabilirliği zorlaştıran faktörler ve bu durum bazı makalelerde oldukça hissedilir halde. Ama buna rağmen Mazgirt’in tarihi ve bu bölgede yaşayan halkların bıraktığı kültürel birikim ve mirası derinlemesine ve belgeleriyle beraber okumak; hiç bilinmeyenlerin bilinir hale gelmesine ve tarihsel bilgi eksikliklerinin giderilmesine dair merak uyandıran bir kaldıraç rolü görüyor. Taranan kaynaklar da oldukça zengin. Makalelerin bir kısmına yön veren yöntem, yaklaşım ve atıflarda post Marksist akımların alanlarında tanınan temsilcileri öne çıkıyor. Ve bu, bazı açılardan ‘yaklaşım’ sorunsalını da beraberinde getiriyor.
Örneğin, Mazgirt’te Ticaret, Ticari Aktörler ve Mekân Üretimi makalesi genel tabloyu çıkarma yöntemi olarak “..ticaretin etrafında şekillenen aktör, iktidar ve mekân üretiminin değişen/üretilen ilişkilerini[3]” esas almayı benimserken; ilçe nüfusunda tarım işçileri ve yaşantıları, yanı sıra yönetim bürokrasisinin ve müesses nizamın farklı kademelerinde memur ve işçi statüsünde (hizmetli, kapıcı, kaloriferci vb.) çalışanlar ve bunların ticari olarak tanımlanan döngü içerisindeki tüketici varlık ve yaşantıları görünmez kılınmıştır. Demografik yapının dokusundaki değişikliklere dair yapılan tasvirde anlatılan parametrelerin[4] yanı sıra kırı çözmeye başlayan kapitalist üretim ilişkilerinin en ücra köşelere yayılma durumu dışsal görülmüş, değerlendirilmemiştir. Halbuki daha 50’lerin sonundan itibaren Mazgirt’ten batıdaki anakentlere dönemsel ve kalıcı olarak çalışmak için gidenlerin varlığı bilinmektedir.
Ama kapitalizme içkin bu gelişimi, Cumhuriyet dönemi ve sonrasına dair bazı etkilerini Dersim’i haliyle de ve bazı yönleriyle Mazgirt’i nasıl etkilediğini kitapta yer alan başka makalelerde görebiliyoruz.[5] Daha 1930’lu yıllarda devletin Dersim bölgesinden 1500 kişiyi maden işletmelerinde ve endüstride istihdam edilmek, iş gücü ihtiyacını karşılamak üzere Zonguldak, İzmit, Karabük, Fethiye ve Divriği gibi kentlerde ikamete tabi tuttuğunu[6] ve buralardaki Dersimli/Mazgirtli nüfusun bugünkü varlığının kaynağını da bu vesileyle öğrenmiş oluyoruz. Makalelerin her birinin birbirinden bağımsız ele alınıp yazılmış olmasının bazı noktalarda bütünlük ile ilgili bir takım sorunları da beraberinde getirdiği söylenebilir. Tarihsel ve dönemsel koşulların çerçevelediği sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamın aktarımında daha çok Osmanlı ve erken cumhuriyet dönemi anlatısının ağırlıkta oluşu, bu geçmişe dair izlerin kodlarını sürmek için kısmen gerekli ve anlaşılırdır. Ancak eski zamanlar ile mevcut reel durum arasında geçen toplumsal yaşanmışlığın ve süreçlerin birbirleri ile kopmaz bağını daha anlaşılır kılmak için, özellikle 70’lerin başından 90’ların sonuna kadar yaşanan dönemi daha isabetli bir bakış açısıyla değerlendirme ihtiyacı olduğunu vurgulamak gerek.

70/80 arası siyasete dair
Erken dönem anlatısına fazlasıyla nüfuz etmiş ayrıntıların yakın dönem tasviri ve değerlendirmesi söz konusu olduğunda çok da tercih edilmeyişi, siyasal iktidarın ister mekân üretimi ve ticari ilişkilerin şekillenişinde, isterse eğitim, kültür, hafıza ve edebiyata dair ilişkilerin üretiminde üstlendiği rolü gözden kaçırmayı da beraberinde getiriyor haliyle. Dolayısıyla amaç bir bütün olarak Mazgirt’in nesnel kavranışıysa; bugünün Mazgirt’ini olgu olarak ortaya çıkarmada rol almış sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel parametrelerin süreç içinde oynadıkları rol ve ağırlığı bu ölçüde ihmal etmemek gerekiyordu. Bunlar belki ‘ayrı bir makale’ konusu olmayabilir.[7] Ancak her birinin kitapta yer alan makalelerin ayrılmaz parçası olarak ele alınmayı hak eden unsurlar olduğunu söylemek gerek. Böylece geçmişle gelecek arasında kurulan bağlantıda yakın döneme ilişkin yaklaşımın yol açtığı bütünsellik sorunu en azından asgari düzeye çekilebilirdi.
70’li yıllarla birlikte ülke genelinde artan politik ve sosyal hareketlenmenin bir bütün olarak Dersim’i özgülünde de Mazgirt’i kuşatışı ve bu siyasal atmosferin ortaya çıkışındaki dinamikler daha objektif ele alınmalıydı. Böyle yapılmadığında; yaşananların yazarın bakışıyla sınırlı kaldığını, deneyimlenmiş görünen ama esasında bazı yönleriyle de apriori sonuçlarla karşılaşmamız kaçınılmaz oluyor. Mazgirt’in 70’li/80’li yıllar arasındaki siyasi atmosferi, lisede okuyan ‘sinirli, asık suratlı’ siyasi öğrencilerin Mazgirt çarşısı esnafıyla ilişkilerine ya da siyasi hareketlerin kendi aralarındaki rekabetine indirgenmemeliydi. Bu bakımdan, kitapta, toplumsal dinamiklerden soyutlanmış bir subjektif yaklaşımın izlerini görmekteyiz.

12 Eylül ve Mazgirt
Söz konusu dönemin sonlanmasına neden olan 12 Eylül darbesi ve sonrası uygulamaların Mazgirt’i kapsadığı biçimiyle işlenmemiş olmasını da bu eksikliğin önemli bir parçası olarak not düşmemiz gerekiyor. Ki darbi rejiminin uygulamaları ve sonuçları makale konusu olarak seçilen birçok başlığın altında rahatlıkla yer verilecek niteliktedir. Hele ki kitabın geçmişten hareketle bugünün anlaşılmasına dair bir izlek oluşturması isteniyorduysa, bunun bir zorunluluk olduğunu gözetmek gerekirdi.
12 Eylül’ün il valisi general emeklisi Kenan Güven eliyle yürütülen bu uygulamalarda siyasi erkin bir güç odağı ve belirleyici unsur olarak görülmemesi, yazılı bellek oluşturma iddiasını zaafa uğratan bir eksikliktir. Formel Eğitim Kurumlarının Gelişme Süreci[8] adlı makalede, 100’den fazla otobüsle Dersim genelinden toplanarak başka illerdeki İmam Hatip Liselerine, Kuran kurslarına götürülen binlerce ortaokul öğrencisinden Mazgirt’in payına düşenler, özel görevlendirilmiş eğitimciler eliyle izlenen ve yereli sindirme çabaları kendine yer bulamamıştır. Ürettiği mekânları jet hızıyla bir sorgu ve işkence merkezine dönüştüren güç görünmezdir[9]. Benzer bir durum, ilan edilen sıkıyönetim kalkana kadar il dışında zorunlu ikamete tabi tutulanlara dair de söylenebilir…
Kültürel yıkım ise darbe sonrası sürecin en başat sorunlarından biridir. Artan baskı ortamı, izlenen ehlileştirme ve ‘uyum’ politikaları, sosyoekonomik etkiler, demografik değişimin de etkin unsurları olmuştur. Kitaptaki ilçeden göç anlatımında bu unsurlar kısmi de olsa görünürdür. Peki ya ilçede kalanlar? Bu yıkımın ve erozyonun ilçede yaşayanlar üzerinde yarattığı etki ve tahribat? Bunlar incelenmeden 82’den sonra darbe ve sıkıyönetim koşullarında ilçe sinemasında pornografik filmlerin nasıl gösterilebildiği; yozlaştırmaya, değiştirmeye dönük sistematik uygulamaların nasıl bu denli etkili hale geldiği anlaşılabilir mi?
Sonsöz
Kitap elbette burada aktarılan notlar ve bunlara dair eleştiri, öneri ve dikkat çekilmeye çalışılan eksikliklerden ibaret değil. Bu yazının sınırlılığı içerisinde, kitapta yer alan 33 makaleden ancak öne çıkan bir kaçına değinilebildi. Bu, diğer yazı ve makalelerin önemsiz olduğu ya da eleştiri konusu olabilecek yanlar içermediği anlamı taşımıyor. Aksine, işaret edilenlere rağmen, bugün makalelerin yazıldığı dönemden bu yana giderek daha da küçülen bir ilçeye dönüşse de Mazgirt üzerine kaleme alınmış önemli bir kitap. Belki birçokları küçücük bir ilçenin tarihinden bu kapsamda ve hacimde bir kitap üretilmiş olmasını abartılı bulabilir. Ancak inanın ki tarihi ve yaşanmışlıklarıyla ona dair anlatılanlar bazı yönleriyle bugün gördüğünüz Mazgirt’ten çok daha fazlasıdır.
[1] s.10
[2] Bu yaklaşımla ifade edilen görüş ve önerilere yazının amacını ve sınırlarını aştığı için değinilmemiştir.
[3] s.178
[4] Makalede bu değişikliğin ana itkisi olarak Kürt hareketinin varlığının artması ve çatışmalı ortamın neden olduğu iki taraflı baskı esas unsur olarak gözetilmektedir.
[5] Bunlardan biri Geçitveren/Rîçik: Bir Doğu Anadolu Köyünün Ekonomik Durumu (1974) Peter J.Bumke’nin 1974 yazında kaleme alınan rapordur. Bu rapor, Martin Greve ve Öznur Karakaş’ın çevirisiyle kitaba dâhil edilmiş. Makale, Rîçik köyü özgülünde coğrafyanın döneme dair sosyoekonomik yapısıyla ilgili de önemli veriler sunmaktadır.
[6] Necmeddin Sahir Sılan Arşivlerinde Mazgirt
[7] Kitabın sunusunda editörler daha ele alınacak ve alınması gereken ya da yapamadıklarımız diye adlandırdıkları konu, içerik ve yaşanmışlıklardan da bahsediyorlar. Hatta Ozan Munzur’un Peri 17’ler kitabına atıfta bulunarak 90’ların politikleşmesine dair öne çıkan benzeri anekdotların birer makale konusu olmadığına işaret ediyorlar.
[8] S.109
[9] 12 Eylül darbesinden sonra Mazgirt’e nakledilen Kayseri Hava İndirme Tugayı’na ait birlikler tarafından orduya ait yerleşkelerin yanı sıra Sağlık Ocağı ve Pratik Kız Sanat Okulu da sorgu ve işkence yerine dönüştürülmüştü. Bahçesinde kütüphane olarak adlandırılan ve asla da kütüphane olamayan bir yıkıntı bulunan Mazgirt İlkokulu ise Mimar Sinan ilköğretim okulunun açılmasından sonra askeri kışlaya çevrilmişti.