NURGÜL DENİZ

İnsanlık tarihi yazılırken önemli olaylar, kullanılan üretim araçları, genel yaşayış, iktisadi ilişkiler gibi birçok unsura dayanılarak yapılıyor bu tarihleme. Dönemleri anlamayı ve sınıflandırmayı kolaylaştırmak için Danimarkalı Arkeolog Christian Jürgensen Thomsen’in 1840 yılında ortaya attığı ve tarih öncesini Taş, Tunç ve Demir çağları olarak kategorileştiren ‘Üç Çağ sistemi’ yaygın olarak kabul görüyor. Bir mezarlıktan çıkan bir takı, yahut izleri bulunmuş bir taş atölyesi, ele geçen kırık bir çanak parçası çok kıymetli bilgiler verebiliyor kendi dönemine dair. Bunun haricinde, toplumsal gelişmelere, sınıf-güç ilişkilerine, sosyal yaşama dair başka sınıflandırma ve tarihlendirmeler de var kuşkusuz. Tom Standage ise “6 Bardakta Dünya Tarihi” kitabında başka bir sınıflandırma ile insanlık tarihini aşamalara ayırıyor. Yaşamın doğal bir parçası olan içeceklerden bazılarının, bulundukları dönemleri simgeliyor oluşundan yola çıkıyor ve insanlık tarihini 6 içeceğe göre bölüyor: Bira, şarap, damıtık içkiler, kahve, çay ve kola.
Konuya dair özel birikimiyle bilinen Dicle Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağatay Yücel, eski Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarında içecek kültürü; biranın, şarabın tüketimi ve kültürel olarak aktarımı üzerine çarpıcı ve ilginç bilgiler sunuyor.
Biranın ortaya çıkışının çok eski tarihlere dayandığını belirtiyor Yücel: “Muhtemelen paleolitik dönemde toplanan yiyeceklerin stoklanması üzerine ortaya çıktığı düşünülüyor. Dönemin tıbbında, şamanların etkinliklerinde ritüelin bir parçası olarak kullanıldığı düşünülüyor. ‘Er Hanedanlar’ olarak adlandırdığımız ilk Sümer’den itibaren daha net izlerini yazıtlarda da görmeye başlıyoruz. Er Hanedanlar’dan sonra Akad’da, Asur’da, Babil’de de bu izi takip edebiliyoruz. Yine Klasik Yunan kültüründe sempozyumlarda, maraton koşularında zafer içeceği olarak tüketildiğini görüyoruz. Beklemiş yiyeceğin mayalanması ve fermente olması ile ortaya çıkmış, içerisinde bulunan alkolün verdiği etkinin de keşfi ile şamantik ritüellerde ve sağlık amaçlı kullanılmış olduğunu düşünüyoruz.”
İnsanların topladıkları meyveleri uzun süre sakladıklarında ya da bulundukları yeri terk edip geri geldiklerinde bazı ürünleri mayalanmış halde bulmuş olabileceklerini belirten Yücel, bira ve şarabın büyük olasılıkla böyle keşfedildiğini anlatıyor: “Şekerli gıdaların fermente olması için bekletilmesi gerektiğini keşfettikten sonra, bunu bilinçli ve profesyonel olarak üretmeye devam ettiklerini, binlerce sene de bu üretimi yapageldiklerini düşünüyoruz.”
Zafere içmek…
Çağatay Yücel, yapılan arkeolojik kazı ve araştırmalarda ele geçen yazılı metin ve bulgularda, tabletlerde, duvar kabartma ve yazıtlarında, biranın özellikle zaferden sonra tüketilen bir içecek olarak tasvir edildiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Biranın özellikle zaferden sonra tüketilen bir içecek olduğunu görüyoruz. Tabii sadece zaferle sınırlı değil; ölü gömme törenlerinde ritüelin bir parçası olarak -hakeza şarap da- tanrıların içeceği olarak, adak olarak da tüketildiğini görebiliyoruz. Bira eski dünyanın bütün kıtalarına yayılmış ortak bir içecek. Bunda ticaretin, savaşların vb farklı coğrafyalardaki insanları yan yana getiren etmenler etkili olmuştur. Bu sadece coğrafyalar arası bir aktarım değil aynı zamanda çağlar arası da bir aktarım. Ritüellerde, törenlerde, kutlamalarda kullanımı devam etmiştir.”
Yücel, içeceklerin insan yaşamında vazgeçilemez olduğunu hatırlatıyor: “İçecek kültürleri de toplumların vazgeçilmez bir olgusu olarak değişe-dönüşe süregelmiştir. Hiçbir şey ilk bulunduğu gibi kalmıyor. Çayı ele alalım örneğin, anavatanı Çin olan bu içecek bütün dünyanın en çok tüketilen içeceklerinden biri bugün…”
Ayrıca biranın ve şarabın şamantik ritüellerden itibaren dinsel geleneklerin de bir parçası olarak varlığını sürdürdüğünü vurgulayan Yücel, İslamla birlikte gelen içki yasağının etkilerine değiniyor. Yasağın, Anadolu ve Mezopotamya halklarında içki kullanımında gözle görülür bir azalmaya yol açsa da bu kültürün varlığını devam ettirdiğini ve bugün bile geleneksel yöntemlerle içki elde edilebildiğini söylüyor.

Değişenler ve korunanlar
Eski Sümer medeniyetinde tahıldan yapılan ekmeğin ve biranın yaşamdaki önemi oldukça fazlaydı. Gılgamış’ı dağdan almaya giden genç fahişe ona ekmek yemeyi ve bira içmeyi öğretip medenileştirmiş, şehre getirmişti. “Ekmek ve bira” anlamına gelen bir selamlaşma parolası kullanılırdı. Duvar resimlerinde de aynı kaptan pipetle bira içen, paylaşan insan motiflerine oldukça sık rastlanıyor. İşçilerin yevmiyelerinde, göçmen kadınların, saray kadın ve çocuklarının istihkakında biranın önemli bir yer tuttuğu görülüyor.
Bugün artık ne duvar resimlerinde kocaman kocaman işlenen krallar, ne tapınaklara bağışlanan tulumlarca şarap, ne de onların bağışlandığı tapınaklar var. Fabrikasyon olarak üretilen şarap ve bira ise daha gelişmiş olarak içecek kültürünün içerisinde, çay, kahve ve kolanın yanında yerini korumakta.
Evet, bugün artık daha gelişmiş tekniklerle üretiliyorlar ve ama sosyal yaşantıda eski çağlardaki karşılıkları ve önemleri o düzeyde değil. İşçiler yevmiyelerini bira ve tahılla almıyorlar. İnsanların günlük tüketebileceği bira hesaplanmıyor mesela. O yüksek besini başka şeylerden alıyoruz, başka sözcüklerle selamlaşıyoruz. Fakat kültürel aktarımda taşıdıkları bazı anlamları simgesel olarak bugün de taşıyorlar. Hâlâ çalışanların yorgun geçen günleri birayla tamamlanabiliyor, özel kutlamalarda kadehler şarapla doluyor. Hâlâ zaferlerden sonra kadehler tokuşturuluyor ve kiliselerde hâlâ ibadetin bir parçası olarak şarap kullanılıyor. Yaşadığımız toprakların bu en eski içkileri, kendileriyle birlikte bazı kültürel anlamları da yanlarında taşıyarak masalardaki yerlerini alıyorlar. Bu kültürel iz düşümünü tarihin birçok unsurunun aktarımında görebiliyoruz.