ÖZKAN ZÜLFİKAR

Yüz yıllık hikâye. Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi. ‘Elazığca’ tercüme edersek, ‘Tımarhane’… Kaynaklara göre 12 Ocak 1925 yılında Dr. Ahmet Şükrü Emed tarafından Elazığ Emrazı (hastalık, illet) Akliye ve Asabiye Hastanesi olarak yapılmış. 50 yataklı bu hastane 1951 yılına kadar hizmet vermiş. 1951-73 yılları arasında dönemin Başhekimi Dr. Mutemit Yazıcı buraya 12 bölüm daha ekletmiş, yatak kapasitesini de 1000’e çıkarmış. Elazığlı büyük bir destek sağlamış binaların yapımına. Bahçe düzenlemesi ‘en güzel’ olan hastanede halk gidip zaman geçirirmiş. Tuğlasında. inşaatında emeği var Elazığlının. Dinlenmek için ‘delirmesine’ gerek yok…
Elazığ Akıl Hastanesinin kuruluşunu Dr. Ahmet Şükrü Emed şöyle anlatıyor: “Topbaşı Bimarhane’sine (Hastane) ait bir işin takibi için İstanbul Sıhhat ve İçtimai Muavenet (Sosyal Yardım) Müdürlüğü’ne gitmiştim. Dr. Kemal Muhtar Bey odada oturan kalpaklı gözlüklü biriyle beni tanıştırdı. Bu kişi sıhhıye Dr. Refik (Saydam) idi. Refik Bey sitem ederek, ‘İngiliz gençleri memleket için her yerde çalışır, sizler hep İstanbul’dasınız. Milli mücadelede doktorsuzluktan ve hastanesizlikten çok sıkıntı çektik. Tek akıl hastanemiz yoktu. Anadolu sabırsızlıkla sizleri bekliyor.’ Cevabım şu oldu: ‘Nereye gideceğimizi söylediniz de İstanbul’u mu seçtik?’ Refik Bey, ‘Anadolu’da bir akıl hastanesi açmak istiyorum’ dedi. ‘Anadolu’da bir akıl hastanesi açmak pratik bakımdan büyük bir mana ifade etmez. Biri şarkta biri garpta iki akıl hastanesi kurmamız lazım’ dedim. Kabul edildi. Ertesi gün 10 bin lira ayrıldı. Hastanelerden biri Elazığ’a diğeri Manisa’da açılacak. Bir müddet sonra Manisa’daki hastane İzmir’e taşınacak. Nihayet 12 Ocak 1925 günü sıhhat ve içtimai muavenet vekâletine Elazığ Emrazı Akliye ve Asabiye Hastanesinde işe başladığımı bildirdim.”
İlk kurulduğunda yatak kadrosu 50 olan hastane 1963 yılında 400 yatak kapasitesine ulaşmış.
Dr. Mutemit Yazıcı da anılarında şöyle anlatır: “Sağlık Bakanı Dr. Yusuf Azizoğlu’na ‘Tıp fakültesinin nüvesini (merkez) yapmak istiyorum. Bana yardım eder misiniz?’ dedim. ‘Size 140 bin lira göndereceğim. Onunla bir milyonluk iş yapabilirsiniz’ dedi. Hemen kum çekildi, tuğla imal ediliyor, demirler satın alınıyordu. Kereste geliyor, çivi alınıyor ve para mali usulle sarf ediliyordu. Bu bina 60 metre uzunlukta, üç katlı ve 2200 metrekare olacaktı. Bina bitti, kaloriferler yandı, Ankara’dan profesörler, doçentler, asistanlar ve öğrenciler geldiler. Sonraki Sağlık Bakanı Faruk Sükan ve Danıştay üyeleri ihbar nedeniyle gelmişlerdi. 140 bin lira usulsüz harcanmış, bu parayı ödemeliymişiz. Ama bir milyonluk bina yapılmıştı. O kendilerini alakadar etmezmiş. Sayıştay’a müdafaa yazdım. 2490 sayılı Kanun’un cesaret kırıcı kabiliyetlere mani olduğunu yazdım. Sonunu şöyle bitirdim: Düşman 2490. (2490 sayılı Artırma, Eksiltme ve İhale Kanunu) Sayıştay ısrarla ödeme yapmamı istiyordu. Ödemedim. Nihayet sarf edilen para ve yapılan iş mukayese edildi. Bakanlar Kurulunda beraat ettik ve kurtuldum.”
Bugün, kuruluşundan bir asır sonra, Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesine 18 ilden hastalar gelir. Bu hastane, AMATEM (Bağımlılık, Danışma, Arındırma ve Rehabilitasyon Merkezi), ÇEMATEM (Çocuk ve Ergen Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezi), TRSM (Toplum Ruh Sağlığı Merkezi), Korumalı Evler gibi bölümleriyle bölgenin ihtiyaçlarına yanıt vermeye çalışır.

‘Çuf çufu’ duyan takılır kuyruğa…
Akliye hastanesinin burada olmasından da hareketle, Elazığlılara “Neyiniz meşhur?” diye sorarsanız yerel birkaç ürün dışında bir de “Delimiz meşhur” derler. “Bir memleket delileriyle meşhur olur mu?” diye sormayın hiç. Olur. Gerçekten meşhurdur. Ünlü başhekimi Mutemit Yazıcı bile Elazığ’da ‘deli doktor’ diye anılır halen. 50-60 kedisiyle Aliye Bacı en önemlilerden biridir. Kollarında naylondan, rengarenk takıları olan Aliye Bacı. Yoksulluk içerisinde yağ tenekelerinin kesilerek çivilendiği bir barakada kedileriyle yaşamış, 1980 yılına kadar. Halk kendi arasında fazla takı takanlar için ‘Aliye Bacı gibi takmış takıştırmış’ deyimini kullanırmış.
Trafik Mehmet’i de var memleketin. Trafik ışıklarının olmadığı dönemlerde trafiği yöneten polisleri izleyip her hareketlerini not edermiş. Ne giyinirse giyinsin muhakkak başında trafik polisi şapkası olurmuş. Trafiğe yön veren polisler eskimiş şapkalarını verirlermiş. Bir gün bir polis kendi yerine Trafik Mehmet’i koymuş görevli olarak. Bütün trafiği layıkıyla yönetmiş. Toplanan insanlar hem izleyip hem gülüyormuş. Biri “Ulan bu mu deli yoksa biz mi?” diye söylenmiş.
Söyleyen Elazığlıların yalancısıyız, rivayet odur ki, Atatürk, “Her ilden bir deli getirin, Elazığ’dan tuttuğunuzu” demiş! Ne kadar doğrudur bilemiyoruz tabi ki ama 1960’lı yıllarda yaşanmış bir olay örnek verilir. Personel hatasından deliler hastaneden kaçar o dönem. Toplam 423 deli. Herkes panikler: “Ne yapacağız!” Hemen soluğu Başhekim Mutemit Bey’in yanında alırlar. “Aman doktor canım cicim doktor, derdimize bir çare.” Dr. Mutemit, “Bana bir düdük verin. Hepiniz de arkamda tek sıra yapışarak gelin” der. Bütün Elazığ’ı çuf çuf çuf diye, ‘trencilik’ oynayarak dolaşırlar. Sesi duyan, ‘treni’ gören takılır kuyruğa… Nihayetinde hastaneye dönülür. Sonuç başarılıdır. Herkes memnundur. Yalnız akşam sayımında bir sürpriz yaşanacaktır. Kaçan hasta sayısı 423, sayım sonucu ise 612’dir. Çuf çufu duyan takılmıştır kuyruğa.


Her delinin bir hikâyesi
Her delinin kendince hikâyesi vardır elbette. Deli Cevdet hep inek ticareti yaparmış. Hep ithal istermiş inekleri. Ama para yetmeyince “Yerli olsun madem napalım” dermiş. Neden inek? Deli Cevdet, dostu Kunduracı Kör Feti’nin görmeyen gözünün yerine inek gözü takmak istermiş meğerse. İnek gözü en güzel gözmüş Cevdet’e göre.
Bu arada Elazığ ‘tımarhanesi’ neredeyse Ankara’dan doğuya doğru bütün illerden hasta kabul etmiştir. Hastalara derman olmuş bir şekilde. En kötü ‘yuva’ olmuş delilere.
Bir gün delinin biri “Ben artık taburcu olmak istiyorum. Kitap yazdım 600 sayfa. Deli olsam yazamazdım” der. Doktor da “Ver kitabı bakayım. Okuyacağım. Yarın kararımı sana bildireceğim” diye cevap verir. Doktor eve gidip kitaba başlar. Bayağı akıcı bir kitap. İki yüz sayfa, üç yüz sayfa akar gider. Üç yüzüncü sayfada bir cümle “Atladı atına, deh dedi gitmez deh dedi gitmez” son üç yüz sayfa boyunca sadece “Deh dedi gitmez” yazılıdır. Ertesi gün doktora gelir deli, “Ne zaman gideceğim Doktor Bey” der. Doktor, “Deh dediğinde at ne zaman giderse sen de o zaman gidersin” cevabını verir.
Deli Dono vardır mesela. Rakıya methiyeler dizen şairlerdendir kendisi. Birinde şöyle der; “50 dirhem, defi gam/100 dirhem, hazmı taam/yarım okka, düştün boka/1 okka, boktan boka…”
Deli Dono’nun asıl adı Donobet. En kibar deli odur diye bilinir, Elazığ sokaklarını temizlermiş. Temizlik işçisi gibi.
Hastanesi ile meşhur olan Elazığ böylece delileriyle de nam salmıştır. Yüzlerce örnek verilebilir. Deli valisi bile olmuş bir memleket. Allah’a mektup yazanı da var tabii. Delilerin takvimi vardır. Delilerin fotoğrafları. Resmedilip sergilenmişler. Deliler belgeseli, delilerin berberi, deliler üzerine türküler, şiirler… Elazığ’da kana kırmızı rengini veren şey halen ‘fişne suyu’dur. Kuşaktan kuşağa, sokaklarda isimleri hiç eksik olmaz. Meşhur delileri de sokaklardadır halen. Jardel’i, Garip’i. Garip herkese (enflasyonun bu kadar yüksek olmadığı zamanlarda) “Bir liran var mı?” diye sorar. “Yok” cevabına karşılık verir, “Baktın mı?” “Baktım garip bir lira yok, beş lira var.” Garip’in cevabı hazırdır: “Tamam o zaman, al sana dört lira, ver beş lirayı.”
Yüzüncü yılının eşiğinde olan Akliye hastanesinin sakinleriyle Elazığlılar arasında özel bir hukuk süre gelmiştir. Özellikle Mutemit Yazıcı döneminde, gri renkli entari ve pantolonlarıyla hastaların hastane dışına gönderilip sokaklarda gezinmelerine izin verilirmiş. Aralarında amelelik, odun kömür hamallığı ve bahsettiğimiz Trafik Mehmet gibi fahri trafik polisliği yapanlar bile varmış. Elazığların “deli doktoru deli Mutemet” diye tanıdıkları hemşerileri bir dönem de şehrin belediye başkanlığını yapmış. Başkanlığı döneminde Akliye’nin gücü yerinde hastalarını yollara dökmüş, hem hastaların tedavisine katkı da bulunmuş ve hem de Elazığ’ın birçok cadde ve sokağını kısa süre içinde parke taşları ile döşetmiştir.
Bugün de zaman zaman deliler, çarşı pazarı ziyaret eder. Zaman zaman halk hastane bahçesinde vakit geçirir. Halen bahçesi en güzel olan sağlık kuruluşu burasıdır. Elazığ Beyazçeşme’de yüz yıllık bir çınar gibi varlığını sürdürmektedir Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi. Diğer adıyla Akliye ya da ‘Elazığ Tımarhanesi.’
