Lazca cumapoba, Kürtçede biratîya

İBRAHİM KARACA

Eylül 2024’te Diyarbakır Sur Belediyesi binasında “Kardeş Belediyecilik” protokolu için imza töreni düzenlendi. Rize’den gelen konuk, CHP’li Fındıklı (otantik adıyla Viçe) Belediyesi’nden bir heyetti. Sur Belediye Eşbaşkanı Fatma Gulan Önkol, “Protokolün halkların kardeşliğine katkı sağlamasını” temenni ederken, Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu da farklılıkların birleştirici gücüne vurgu yapmıştı. Yani şairin dizelerine göre ‘sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir türkü söyler gibi ölebilen’ dedelerin torunları, “Horon ve halay kardeşliği için” buraya gelmişti. Fındıklı heyeti bu buluşmayı, “Tüm ötekileştirme, kutuplaştırma ve düşmanlaştırmalara karşı kardeşlik, dayanışma, kültür ve sanat köprüsü olması adına… Tulum ile davulun, horon ile halayın aynı halkada buluşabilmesi adına, dedelerimizden ve nenelerimizden miras kalan ‘Meci’ kültürüyle bu topraklarda herkesin tüm farklılıklara rağmen eşit, özgür, kardeşçe ve barış içerisinde yaşayabileceği yarınlara ışık olması adına” tarihi ve anlamlı buluyordu. “Tarihi ve anlamlı” vurgusu, Sur Belediyesince de yapılmıştı.

CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Halay ve horonun kardeşliğini ilan ettik, ikisi de bizimdir”  diyerek bütün Türkiye geneline örnek olacak bir fotoğraf verildiğini belirtmiş, siyasetin merkezine yerleşen düşmanlaştırıcı ve kutuplaştırıcı dil ve söyleme rağmen yerelde kardeşlik ve barış duygusuna vurgu yapmıştı.Tanrıkulu’nu İstanbul’da geçen üniversite yıllarımdan tanıyorum. O Kumkapı’daki Diyarbakır Öğrenci Yurdu’nda kalıyordu, ben Kocamustafapaşa’daki Bitlis Öğrenci Yurdu’nda. Kardeş yurtlardı, birbirimize gider gelirdik. Son seçim şarkısının da sözlerini yazmıştım. Sur buluşmasında yer alan Diyarbakırlı yazar dostumuz Şeyhmus Diken ise 2022 Nisan ayında Fındıklı Belediyesi tarafından düzenlenen Viçe Kitap Günleri etkinliğine katılmıştı, söyleşmiştik. Masada Gürcü şarabı tadıp Laz böreği yerken şöyle demişti: “Uçaktan inip Trabzon-Fındıklı yoluna girdiğimizde kalbimde bir acı hissettim. Buraya gelene kadar şehir giriş ve çıkışlarında neredeyse her beşyüz metrede bir üstgeçit vardı ve herbirinde Güneydoğu’da yaşamını yitirmiş bir askerin adı yazıyordu. Çatışmaya sebep olan sorunlarla hiçbir ilgisi olmayan ne çok genç ölmüş, binlerce Kürt anası gibi Doğu Karadeniz anaları da ne çok ağlamış.”

Geçitlerde gördüğümüz asker isimleri çatışma dolu bir hafızayı hatırlatıyor ve milliyetçi duyguları canlı tutmaya da yarıyordu kuşkusuz. Fakat artık, “Yahu biz ne yapıyoruz kardeşim, derdimiz nedir” demenin zamanı gelmesin mi hâlâ?

Meci kültürü

“Güzel olan eski şeylerden değil, yeni olan kötü şeylerden yola çıkın” diye seslenen Bertolt Brecht’e inandık ve “Her şey ne kadar bozulmuşsa o kadar da onarılmaya açıktır” diyen David Graeber’e bir el sallayıp işimize baktık. Bunun için her alanda bir meci seferberliği gerekiyordu. Öznemiz insan, doğa ve yaşam olunca mesafeler önemli değildi, şimdiki meci de eski meci değildi. Karşımızda kolektif politik eylemle değişecek bir hayat vardı ve yeni mecimiz kapitalist olmayan bir yoldan yürümek zorundaydı. Hayat müşterekleri önümüze bunu koyup emrediyordu. Bugünü dünle besleyip yarına bakmalıydık ve bu kadim kültürle geleceğe yeni bir yaşam pratiği bırakmalıydık.

Başkan arkadaşım Ercüment Şahin Çervatoğlu’nun Sur buluşmasında  sözünü ettiği Meci Kültürü, yöremizin daha 1980 darbesine kadar güçlü bir şekilde yaşayan dayanışma kültürüydü, Anadolu halkı arasında imece olarak bilinen folklorik bir özelliğimiz ve imkânsızlığı aşma çabamızdı.  Gönüllülük esasına dayalı bir emek alışverişi ve yaşam biçimiydi. Şenlikli bir eylemdi aslında. Meciye köyün ortak işleri de konu olur, tek tek ailelere ait işler de konu olurdu. Odun taşıma meciliği, kayık odunu meciliği (odun yarmaları dereye verilip sahilde toplanır), ev için temel kazma meciliği, hatta ahır önünde dağ gibi yığılan gübrenin tarlaya taşınma meciliği bile vardı. Yöredeki Laz ve Hemşinliler arasında yaşayan ortak bir kültürdü meci… Şimdi sadece adı var. Çünkü 1980’den sonra bağrımıza Neo-Liberalizm isimli bir virüs girdi ve bu kadim toprağı hallaç pamuğu gibi savurdu. Turgut Özal dönemiyle birlikte Türkiye, “Yeni Dünya Düzeni” denilen vahşi düzene uyduruldu. Zaten 12 Eylül darbesinin saklı küresel gerekçesi de buydu.

Konu derin. Fakat şu kadarını söyleyelim: Devlet küresel sermayeden yana konumlanacaktı. Sosyal ilişkiler mekanikleşip paraya endekslenecek, geleneksel dayanışma kültürü bitirilip kapkaççı kapitalizm elinde harabeye döndürülecekti. Önce köy okulları kapandı, çocuklar taşımalı eğitime geçirildi. Köyler boşaltılmalı, şehir merkezlerine veya metropollere yerleşip ucuz işgücüne katılmalıydı. Taşımalı eğitim yük olmaya başlayınca, aileler okul bitene kadar şehre indi. Hayvanlar için kışın köyde kalanlar birkaç yaşlıdan ibaretti. Onlar da hayattan çekilince hem tarım hem hayvancılık sekteye uğradı.

Kuşaklar arası aktarım anlamını yitirmişti. Dayanışma gücüyle yapılacak işler para gücüyle yapılacaktı artık. 100 TL’nin 300 Lari olduğu zamanlarda çay toplama işi yarıcı veya Gürcü işçilere bırakılmıştı. Şimdi artık Gürcüler gelmiyor, çünkü 100 TL ancak 8 Lari ediyor. Yarıcı bulmak da zor. Gençler büyük şehirlerde ay sonunu getirme tasasında, ev kirası, kredi kartı ve faturalara çalışıyordu. İsteseler de dönemezlerdi… “Şehirde tutunamadı, köye muhtaç oldu” lafını duymak incitici geliyordu. Bu koşullarda çoluk çocuğa karıştılar. İyi olanı da çulsuz kalanı da eski kültürden aynı oranda koptu, ayrı düştüler. Hafızasında meci olmayan başka bir hayata aittiler.

Meci konusuna girdim, çünkü Fındıklı-Sur protokolü bu kültürel mirasla motive oldu. 2019 yerel seçimlerinde aday olan Çervatoğlu, Fındıklı’yı ayağa kaldırmak için halkı oy vermeye değil meciye çağırmıştı. Çünkü orada rant, üçkağıt ve ucuza kapatma yok; dayanışma ve imkânsızı el birliğiyle aşma çabası vardı. Bu bir horondu ve katılım çoğaldıkça çember genişlerdi. Fındıklı Belediyesi katkılarıyla 2023 yılında Meci adlı bir kitap bile basıldı (Metehan Cömert imzasıyla).

Bu yazıyı yazma arefesinde sevgili Çervatoğlu ile görüştüm. Kardeş belediyeleri bu duyguyla çoğaltmak istediklerini zaten biliyordum. Sur Belediyesini de Fındıklı’ya davet ettiklerini, hatta bunu Sur’da halay çekip horon vururken bir atma türküye yansıttıklarını söyledi:

Gelduk Diyarbakır’a/Tulum ile horonla

Fındıklı Sur kardeştur/Davul ile halayla

Lazca cumapoba’dur/Kürtçede biratîya

Gelun kardeş olalum/Sevelum doya doya

Türkinun soni geldi/Biraz nefes alalum

Hoşbulduk Diyarbakır/Viçe’de buluşalum

Kurusıkı laflar

“Kendilerini misafir değil evsahibi gibi hissetmelerini sağlayacağız. Kardeş belediyecilik uygulaması sadece alt yapı, üst yapı veya makinalarla ilgili birbirilerine destek vermek değil, bunun yanında önemli olan iki halkın kültürel dokularını birbirleriyle kaynaşmasını sağlamaktır.”

Fındıklı-Sur kardeşliği iki belediye arasında olsa da, ‘halkların kardeşlik duyguları’ ile dolu bir anlam taşıyor elbette. Kürt coğrafyasında yaşayan yurttaşlara reva görülen şeyler “terör” denilerek abuk subuk bakış açılarıyla hayata geçiyor, demokratik yarış içinde kazanılan temsiliyet hakları hiçe sayılıyor. İnsanlar seçiyor ama kayyım atanıp irade ellerinden çalınıyor. Örneğin, Selçuk Mızraklı aday olmasaydı veya seçilmeseydi hapse girmeyecekti. “Sen niye seçildin hapisliği” gibi bir anlam taşımıyor mu bu, yani meali bu değil mi?

Bir de, “Kayyım atanmalı, şu olmalı bu olmalı, vay bölücüler” deyip atıp tutanlar şimdi Anayasa konusu kapıya dayanınca hesapları gereği ‘kardeşlikten ve barıştan’ bahseder oldular… Anladıkları kardeşlik ve barış, sadece tırnak içindedir. Barış lafını Kürtler ederse suç ama kendileri ederse normaldir. Herkesin anladığı herkesten farklı ne yazık ki. Oysa kardeşlik sadece tek taraflı ve kayıtsız şartsız bir kabullenişi değil, karşılıklı kardeşçe eleştirileri de içerir. Fındıklı-Sur belediye kardeşliği, kardeşini dinleyen bir Türkiye Arkadaşlığı umudu içeriyor aslında. Fakat öğrenilen bir hayattan edinilmiş bilinçle değil de kurusıkı dolduruşla edilen laflar her zaman havada uçuşmuştur.  Burada da var, çok olmasa bile bir kitle kültürünü göstermesi bakımından önemlidir. Aşağıdaki tüm örnekler Karadeniz tabanlıdır. Kısaca şöyle:

“DEM’le demlendiniz ama bu milletin değerleri ile bir türlü haz edemediniz. ‘Mustafa Kemal’in itlerisiniz’ diyenlerle kardeş oldunuz helal olsun size. Yeni bir anayasa ile bu vatana ihanet eden PKK’lı Fetöcü vs herkes, çocuk katilleri alçaklar idam edilmeli. PKK’lıları savunanlar mecliste vekil olmamalı. İyi ki devletin başında yerli ve milli liderimiz Recep Tayyip Erdoğan var da bu tehditleri siper ediyor ve ülke dışında yaptığımız operasyonlarla DEM’lilerin desteklediği PKK devletini kurdutmuyor. Yeter artık CHP artık yerli ve milli ol.”

“Hey Fındıklı yönetimi kendine gel. Hopa bitti siz mi başladınız. Bu neyin kafası? Kendiniz ne yaparsanız yapın kişisel olarak. Bu pisliğinize tulumu karıştırmayın. Tulum kardeşlik ve aşk enstrümanıdır. Katillerin olduğu yerde çalınmaz. Bir Hemşinli olarak çok rahatsızım. Çok demek az kalır. Derhal dönün bu zırvalıktan. Eğer kardeş olacaksanız Diyarbakır’ın güzel halkı ile kardeş olun.”

“Utanmadan terörün merkezi bir belediye ile kardeş şehir olmak Rize için bir utanç belgesidir. Fındıklı Belediyesi için oy verenlerin vebali çok büyük.”

“Güneş balçıkla sıvanmaz dostum. Öyle bir anayasamız var ki mazallah sadece garibana gücü yetiyor. Refah Partisi’ni iki ayda kapatanlar HDP’nin birbuçuk yıldır savunmasını bile alamadılar. Gelin adam gibi bir anayasa yapalım dedikten sonra kimse yanaşmıyor. CHP neden bir MHP’li, veya YRP’li veya AKP’li bir belediye ile kardeş olmadı, olamazlar çünkü ağa babaları öyle istiyor. Siz bu CHP yi ne kadar cilalasanız da olmuyor bak HDP’yi sevdikleri kadar bu milleti sevmediler yazık çok yazık.”

Yukarıdaki (imlasına dokunmadan aktardığımız) yorumları yapan arkadaşlara “Yuh” çekerek cevap veren bir hemşeri ise soru soruyor:

“Beyler ağlamayın zırlamayın. Hükümet kim, AkParti. DEM parti madem PKK partisi neden hâlâ açık, neden kapatmıyorlar, neden tüm siyasilere yasak yok? Onu da geçtim, Sur neden DEM Parti’de? Sizin takıldığınız olay, Fındıklı ile Sur nasıl kardeş ilçe olur. Neden Erdoğan’ın ziyaretlerini, Hüda-Par’la ilişkilerini konuşmuyorsunuz?

Fındıklı-Sur ve halkların arkadaşlığı

Sıradan Faşizm emdirilmiş sıradan insan, apolitik olsa bile ipini koparmış siyasal faşizmin tabanıdır. Birkaç sene önce, sömürüsüz bir dünya yerine “Kürtsüz” [talebi olmayan] bir dünya için bayrak sallayan Türksoycu, sözümona ‘solcu’ kalemlere tanık olmuştuk. Orhan Gencebay’ın adı hiçbir kötülüğe karışmamış ama İbrahim Tatlıses her türlü rezilliği yapmıştı, çünkü biri Türk diğeri Kürttü. 2011 Van depremi zamanı bir anne, sütünden başka verecek şeyi olmadığı için yetim çocukları emzirebileceğini söylemiş; sırtına giyip ısındığı montun cebinde bulduğu nota cevaben teşekkür edip, “Sen düşersen ben de seni kaldıracağım” diyen Vanlı kardeş içimizi ısıtmıştı… Ama belden aşağı vurmak adına bayrak, taş ve gece elbisesiyle dolu ‘yardım’ kolileri de gönderilmişti… Fakat hayat, dayanışma içinde olanların yüzü suyu hürmetine ilerliyordu, bunu biliyorduk. Oysa Fındıklı Belediyesinin kardeş olduğu tek belediye Sur değildi. Yani Sur Belediyesinin tek farkı, protokol imzalanan son belediye olmasıydı. Bunun için kimsenin yerinden zıplamasına gerek yok fakat Fındıklı-Sur kardeşliğinin bir anlamı vardı, olmalıydı.

Ege’de Menemen Belediyesi (2019), Efeler Belediyesi (2019), Konak Belediyesi (2024) ve Manisa Belediyesi (2024); Doğu Anadolu’da Hanak Belediyesi (2019), Pertek Belediyesi (2019), Ovacık Belediyesi (2022) ve Karaçoban Belediyesi (2024); Güneydoğu Anadolu’da Sur Belediyesi (2024); Akdeniz’de Kemer Belediyesi (2019) ve Mersin Yenişehir Belediyesi (2022); Marmara’da Edremit Belediyesi (2019), Nilüfer Belediyesi (2019), Ataşehir Belediyesi (2019), Maltepe Belediyesi (2019) ve Avcılar Belediyesi (2019); İç Anadolu’da İmranlı Belediyesi (2019); Karadeniz’de Çaycuma Belediyesi (2019) ve Borçka Belediyesi (2019) var. Bununla sınırlı değil, Doğu Karadeniz’in doğusu ile yoğun bir kültürel ve demografik kaynaşma içinde olan Gürcistan’ın Mtskheta Belediyesi (2019) ve Mestia Belediyesi (2020) ile de birer kardeşlik protokolu imzalanmıştı. Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, Sur Belediye ziyaretinde buna değiniyordu zaten.

Diyarbakır’da misafir gibi değil ev sahibi gibi bir duygu yaşadıklarını aktarıyor Çervatoğlu ve şöyle devam ediyor: “Diyarbakır’da döşenen taşın alınterinde yer alacağız. Bu kardeşliğe vesile olan herkese çok teşekkür ediyorum. Kutuplaşmanın, nefretin ve ötekileştirmenin karşısında toplumsal barışımızı ve dostluğumuzu, yerelden başlayarak birlikte inşa edeceğiz. Bunun önemli bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Hazımsızlığı değil dayanışmayı büyütmemiz gerekiyor. Bundan önce de Sivas İmranlı Belediyesiyle, İzmir Menemen ile kardeş belediyeydik, burada siyasi partiler değişmesine rağmen kardeş belediyemiz devam ediyor. Türkiye mozaiğinin hepimizin mutluluğunu artırabilecek bir yapı olduğu bilinciyle, 1947 yılında bir kararname ile ilan edilen (farklı partilerin de olduğu) yaklaşık 12 belediyeye yazı yazdık. Gelin kardeşlik ilişkisi kuralım ve dayanışma ağı oluşturalım. Bu belediyelerden gelen yazıyla farklı siyasi partilerden olsa bile farklı kardeşlerimizin olması mümkün olacak. Birbirimizi ayrıştırmak için değil farklılığımıza rağmen ortak bir yaşamı, mutluluğu, iyiliği inşa edebiliriz. Bu ülke buna layık. Karadeniz coğrafyası, doğu coğrafyası, batı coğrafyası neresi olursa olsun bu ülkede mutluluğu, demokrasiyi, özgürlükleri inşa etmemiz mümkün. Farklılıklarımıza rağmen ortak bir dayanışma kültürünü geliştirebiliriz”.

Belediyeler arasında yürütülen kardeşlik faaliyetini Türkiye siyasetine de yansıtmak gerektiğini belirten Sur Belediyesi Eşbaşkanı Fatma Gulan Önkol da aynı içeriğe vurgu yapıyor ve bunu, “Niyetimiz halkların kardeşliğini göstermek, kutuplaşan Türkiye’ye ya da onu derinleştiren ırkçılığa ve faşistliğe inat, halkların kardeşliğini savunmak” şeklinde ifade edip ekliyor: “Bizler istiyoruz ki, Türkiye’de ılıman bir hava olsun, halkların kardeşliği olsun, birlik ve beraberlik olsun.”

Sur Belediyesi Eşbaşkanı Adnan Örhan ise Kürtçe yaptığı konuşmasında “Biz sadece belediyecilik alanında değil, halkların da kardeşçe birlikteliğini savunuyoruz” deyince; Ercüment Başkan,“Duygularınızı anlıyoruz” diyerek konuşmasına Lazca devam etti: “Kardeşlik adımı için geldik, yani iyi yürekle, iyi nefesimizle, kardeşlik dokusunu artırmaya geldik, kardeşlerimize geldik”.

Halklar arasında bir diyaloğ geliştirmek, kardeşlik duygularını ete kemiğe büründürmenin ilk adımını atmak önemlidir. Asıl kardeşliğin imza altına almayla olmayacağını herkes biliyor elbette ama bu protokolun anlamı budur. Yani öyle bir kardeşlik ki, tepeden tırnağa arkadaşlık: Halkların Arkadaşlığı. Sur ilçesindeki tarihi Ulucami önünde halay çekilip horon vurulmasının içeriği budur.