Dünya Neolitik Kongresi’nin ardından: Ortadoğu’da savaş ve arkeoloji

BUSE VURDU

Dünya Neolitik Kongresi, 4-8 Kasım 2024 tarihleri arasında Şanlıurfa’da büyük bir katılımla gerçekleşti. İstanbul Üniversitesi ve Harran Üniversitesi tarafından Harran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde düzenlenen kongreye 64’ü aşkın ülke ve 487 kurumdan bine yakın bilim insanı katıldı. Katılımcılar, Neolitik dönemin dünya genelindeki çeşitli yönlerini tartışarak güncel bilimsel bulguları paylaşma fırsatı buldu. Kongrenin üçüncü gününde ise katılımcılar, Taş Tepeler projesi kapsamında gerçekleştirilen Neolitik dönem kazı alanlarını ziyaret etti. Dünya çapında Neolitik döneme ilişkin ilk kez bu kadar uzmanın bir araya geldiği ve başarıyla sonuçlanan kongre, hem ulusal hem de uluslararası basında ilgi gördü.

Dünya Neolitik Kongresi, 2024, Şanlıurfa

Beni bu yazıyı yazmaya iten ise özellikle Ortadoğu coğrafyası açısından savaşlar ve çatışmalar nedeniyle kesintiye uğrayan arkeolojik çalışmaların sunumlarıydı. Çatışmaların uzun yıllardır devam ettiği bölgelerde geçmişte gerçekleştirilen arkeolojik kazı ve araştırmaların sonuçları ya da yeniden değerlendirmeleri sunulurken arkeologlar tarafından bölgede kazı ve araştırmaların yeniden başlayabilmesi temennileri de paylaşıldı.

2010’lu yılların başından bu yana Arap ayaklanmaları, Suriye İç Savaşı, IŞİD ve diğer cihatçı grupların Suriye ve Irak’ta güç kazanması, İsrail’in Filistin ve diğer Ortadoğu ülkelerine saldırıları ve Yemen iç savaşı, yalnızca Neolitik dönem araştırmalarıyla sınırlı kalmayan, birçok arkeolojik kazı ve araştırmanın durmasına neden oldu. Bu süreçte arkeologlar yalnızca kazı alanlarındaki çalışmalara devam edememekle kalmadılar, aynı zamanda kazı alanlarından gelen arkeolojik materyalleri inceleme şanslarını da kaybettiler. Birçok müze ve antik yerleşim de saldırıların hedefi haline geldi. Çatışmalar neticesinde araştırma alanları Irak, Suriye ve Yemen’den Kafkas ülkelerine, kimi Körfez ülkelerine ve Türkiye’ye kaydı.

Kültürel miras özel hedef oldu

IŞİD, 2014 yazında ele geçirerek hilafet ilan ettiği ve 2017 yılında Irak ordusunun düzenlediği operasyonla kaybettiği Musul kentinde binlerce arkeolojik alanı harabeye çevirmiş, Musul Müzesi’ndeki eserleri parçaladıkları ve Nemrut kentindeki eserleri havaya uçurdukları görüntüleri paylaşmıştı. Burada ilk hedef İslam öncesi dönemlerden kalan eserlerdi. Ancak IŞİD bununla sınırlı kalmayıp Musul’daki Hz. Yunus Camisini ve Samarra’daki İmam Dur’un mezarını da yıkarak İslam dönemine ait eserlerin de imhasına girişmişti. Sözkonusu saldırıların yalnızca Selefizm etkisi altındaki dini gerekçelerle açıklanamayacağını belirtmek gerekir. Savaş, işgal ve çatışma bölgelerinin en kârlı işlerinden biri sayılan yağmacılık ve tarihi eser kaçakçılığı da IŞİD’in kendisine ekonomik kaynak yaratmak amacıyla birçok antik kentin hazinesinin peşine düşmesine neden olmuştu. Palmira Antik Kenti’nde çalışan arkeolog Halid Esad’ın 2015 yılında günlerce işkenceye maruz bırakılması da bu arayışın neticesiydi. Cihatçı teröristlere bilgi vermeyi reddeden Halid Esad, Palmira Müzesi meydanında kafası kesilerek katledilmişti.

İsrail’in geçtiğimiz bir yıl içerisindeki saldırılarında da tablo farklı değil. Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), İsrail saldırısı altındaki Gazze’de Aksa Tufanı’nın başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana 75 kültürel varlığın[1], Lübnan’da ise 34 kültürel miras alanının etkilendiğini bildirdi.[2] Forensic Architecture tarafından hazırlanan raporlarda ise İsrail’in uzun yıllardır Filistin’in kültürel mirasını yok etmek, Filistinlilerin topraklarıyla olan tarihi bağlarını zedelemek ve bölgedeki varlıklarını inkâr etmek amacıyla Filistin’deki arkeolojik alanları nasıl kasıtlı olarak hedef aldığı ayrıntılı olarak anlatılıyor.[3] Çatışmalarda kültürel miras özel olarak hedef alınıyor çünkü İsrail’in toprağın tarihine münhasır mülkiyet anlatısını desteklemek için Yahudi olmayan mirası silmek hayati önem taşıyor.

Çatışmalar kazıları kısıtladı

Ne var ki Türkiye’de de çözüm sürecinin son bulması, 7 Haziran seçimleri ve sonrasındaki bombalı saldırılar, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Hakkari’de yoğunlaşan “şehir savaşları”, sınır ötesi operasyonlar, OHAL dönemi ve güvenlikçi politikalar, bölgede yürütülen arkeolojik çalışmalar ve kültürel mirası olumsuz etkiledi. Çatışmaların yeniden başladığı 2015 yılında Batman’ın Beşiri ilçesindeki Gre Amer Höyüğü’ndeki kazılara ilişkin Anadolu Ajansı muhabirine verdiği röportajda kazı başkanı Yrd. Doç Dr. Gül Pulhan şu ifadeleri kullanıyordu: “Çevre köylerden gelen ve yıllardır beraber çalıştığımız işçiler, araziye çıkmamızın tehlikeli olabileceğini söyledi. Herkes korkuyor. Bu yıl üç aylık bir kazı sezonu planlamıştık. Ama terör olayları, çalışma süremizi yarı yarıya düştü. Terör olayları nedeniyle kazı ekibine yurtiçi ve yurtdışından katılacak olan uzmanlar gelmediler”.[4] Bu endişe, 2010 yılında ilçe kırsalında gerçekleşen silahlı çatışmadan[5] sözkonusu kazının da etkilenmiş olmasından kaynaklanıyordu.

Kültürel miras tahrip edildi

Süreç, yalnızca kazıların duraksaması veya yavaşlamasıyla sınırlı kalmadı. Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleşen 39. UNESCO Dünya Mirası Komitesi Toplantısı’nda, Türkiye’nin 14. miras alanı olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilen “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı”, Sur’daki çatışmalar sırasında büyük bir yıkım yaşadı. Suriçi bölgesindeki özgün sokak dokusu ile Şeyh Mutahhar Camisine ait Dört Ayaklı Minare, Fatih Paşa Cami (Kurşunlu Cami), Hasırlı Halk Meclis Binası, Yoğurt Pazarı, Paşa Hamamı, Surp Giragos ve Katolik Ermeni Kiliseleri, Hacı Ahmet Cami ve Dengbej Evi gibi tarihi yapılar tahribata uğradı ya da tümden yıkıldı.[6]

Çatışmalar sırasında hasar gören Surp Giragor Ermeni Kilisesi

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Operasyonu sırasında da üç bin yıllık Ayn Dara Tapınağı’nı bombaladığı iddiası da Suriyeli ve Kürt yetkililer tarafından devam eden süreçte dile getirildi. Suriye Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü’ne göre M.Ö. birinci binyıl içerisinde Suriye’de Aramiler tarafından inşa edilmiş olan en önemli anıtlar arasında yer alan tapınak, Ocak 2018’de Türkiye’nin hava bombardımanında ağır hasar gördü. Suriye Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü yaptığı açıklamada, “Afrin’in arkeolojik alanlarına Türkiye’nin yaptığı saldırıları” ve “Ayn Dara Tapınağı’nın yıkılmasını” kınadı.[7] Afrin’in güneyinde yer alan ve UNESCO Dünya Mirası listesindeki Brad arkeolojik alanının da operasyonlar sırasında zarar gördüğü dile getirildi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise iddiaları yalanladı.[8]

Peki şimdi nereye?

Bu yazı yazıldığı sırada televizyonlar Suriye’de Esad döneminin sona erdiğini duyuruyordu. Hemen ardından ise İsrail’in Golan Tepeleri’ne, Türkiye destekli SMO’nun ise Menbiç’e yönelik saldırıları başladı. Emperyalist müdahaleler ile bölgede yaratılan yeni durumun belirsizliği şimdiden çıkarımlar yapmak için sınırlamalar getirse de Suriye’nin ve bölgenin geçmişten daha kaotik bir duruma sürüklendiği açık. Yeni imajıyla ekranlarda boy gösteren El Kaide kökenli HTŞ ılımlı mesajlar vermeye çalışsa da Suriye’nin geleceğine dair olumlu beklentilere girebileceğimiz bir tablo bulunmuyor.

Cumhur İttifakı ortağı Bahçeli’nin yeni “süreç” çağrıları ise artan askeri ve siyasi operasyonlarla devam ediyor. “Sınır güvenliği” gerekçesiyle Rojava’ya yönelen hamleler, bölgenin yeniden dizaynında rol alma arzusu ve Suriye Kürtleri’nin olası bir siyasi statü elde etmesi endişesiyle şekilleniyor.

Birçok medeniyetin bağrında yetiştiği Ortadoğu coğrafyasının insanlık tarihine dair söyleyecek çok şeyi bulunuyor. Ancak bunun gerçekleşebilmesi, bölgede barış ve huzurun sağlanabilmesiyle doğrudan bağlantılı. Son on üç yılda Suriye ve Irak’taki çatışmaların da etkisiyle Türkiye’ye kayan kazı ve araştırmalar, dünyanın gözünün yeniden Anadolu ve Mezopotamya’ya çevrilmesine neden oldu. AKP hükümetleri de bu araştırmaların prestijinden elde edilebilecek turizm geliri nedeniyle bölgedeki kazı ve araştırmaları destekledi. Özellikle 2020 sonrası Urfa, Mardin, Şırnak gibi illerde gerçekleştirilen yeni yüzey araştırmaları ve kazılar bölgenin potansiyeline dair yeni veriler sunarken müstakbel araştırmaların geleceği bölgenin yeniden bir ateş hattına dönme potansiyeliyle çatışıyor. Bu nedenle ülkede ve bölgede barış ve demokrasi, hepimize yeni ufuklar açacak bilimsel araştırmalar için de bir önkoşul olarak kendini dayatıyor. Önümüzdeki süreçte bunu daha çok tartışmaya ihtiyacımız olacak.


[1] https://www.unesco.org/en/gaza/assessment

[2] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israilin-saldirilarindan-gazzede-69-kulturel-varlik-lubnanda-34-kulturel-miras-alani-etkilendi/3404341

[3] https://forensic-architecture.org/investigation/living-archaeology-in-gaza/

[4] https://www.arkeolojisanat.com/shop/blog/teror-saldirilari-arkeolojik-kazilari-da-olumsuz-etkiledi_3_119477.html

[5] https://www.sabah.com.tr/gundem/2010/08/09/batmanda_catisma

[6] https://www.unesco.org.tr/Home/AnnouncementDetail/303

[7] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42893070

[8] https://www.aa.com.tr/en/middle-east/turkey-denies-bombing-archaeological-site-near-afrin/1098449