‘Özgürleşen’(!) Suriye’de Aleviler ve soykırım çığlıkları

DR. HAKAN MERTCAN (Bayreuth Üniversitesi)

Beşar Esad liderliğindeki Suriye yönetiminin 8 Aralık 2024 tarihinde devrilmesinin ardından, uluslararası toplum tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) çatısı altındaki radikal İslamcı güçler iktidarı ele geçirdi; daha doğrusu emperyalist güçlerin desteğiyle Suriye’nin iktidar mekanizmasının anahtarı bu çetelere teslim edildi. Sevinç ve korku çığlıkları birbirine karışırken, bir nevi altın tepside sunulan bu anahtar bir yeryüzü cennetinin mi yoksa cehenneminin mi kapısını aralamaktadır?

Zennube’nin Suriye’sinden barbarlığın sahasına

Binlerce yılın tarihsel mirasına sahip olan Suriye, medeniyetlere beşiklik yapmış, çok kimlikli-çok kültürlü renkli bir insanlık bahçesi gibidir. 14 yıldır dünyanın birçok ülkesinden akın eden cihatçı gruplara karşı, otoriter ve yozlaşmış BAAS yönetimi altında, direnen bu insanlık bahçesi, “devrim” nidaları altında târümâr mı edilmekte yoksa yeniden imar mı? Ana akım medyada iddia edildiği gibi Suriye’de bütün halkları kucaklayan, özgürlükçü ve demokratik bir siyasi yapının inşası, sadece Suriye halkları için değil tüm bölge halkları için de kıymetli bir gelişme olur fakat hakikatin muktedir güçlerin söyleminden farklı olduğu da görülmektedir. Cihatçı grupların sevinç gösterileri ve zafer çığlıkları, medya manipülasyonları ve emperyalistlerin “iyimser” güzellemeleri, mazlum toplulukların acı dolu iniltilerini bastırmaya çalışsa da hakikati arayan gözler için gerçeklik bir ölçüde aşikâr olmakta ve artık mızrak çuvala sığmamaktadır…

Bugün nasıl çağrılırsa çağrılsın; emperyal devletlerin liderleri Colani ve ekibini tebrik için sıraya girseler de, bu fundementalist silahlı grupların el-Kaide denilen terör örgütünün “paltosundan” çıktıkları ve halen de uluslararası düzeyde terör örgütü oldukları hakikati değişmemektedir. Bu cihatçı çetelere daha önceleri, Türkiye’de de “devrimci” diyenler az değildi. Avrupa’da ise halen bu tekfirci terör gruplarını devrimci olarak yansıtmak revaçta! Devrimcilik, mevcut olanı devirip daha geri bir rejim kurmak olmadığına göre bunun üzerinde, bu kısa yazıda, çok da durmaya gerek yok.

Yeni Suriye Yönetimi (ya da Sivri’nin ifadesiyle “tekfirci azınlık diktası”[1]), İslamcı cihatçılardan oluşmakta ve bu grupların geçmişte(n günümüze), Suriye’nin kadim halklarının binlerce mensubunu, Alevileri, Kürtleri, Ermenileri, Hristiyanları, Dürzileri, Süryanileri, İsmailileri ve tekfirci anlayış dışında yer alan, modern-seküler yaşamı benimseyen Sünnileri öldürdükleri bilinmektedir. Mart 2011’den beri, özellikle Alevilere yönelik sayısı kesin olarak bilinmeyen onlarca katliam yapıldı. Hula’da (Mayıs 2012), Akrab’ta (Aralık 2012), Adra’da (Aralık 2013), Lazkiye’de (Ağustos 2013), Maan’da (Şubat 2014), Zanuba’da (Haziran 2014), el-Hurra’da (Haziran 2014), İkrime’de (Ekim 2014), Mabuca’da (Mart 2015), İştebrak’ta (Nisan 2015), Zara’da (Mayıs 2016), Zahra’da (Aralık 2016) ve daha bir çok bölgede, insanlar korkunç biçimlerde, toplu olarak öldürüldü. Çocuk, yaşlı, kadın, engelli ayrımı yapılmadan bu cinayetler işlendi.[2] Küçücük kız çocukları, yaşlı rahibeler kaçırıldı; esir alınan askerler işkenceyle öldürüldü, kafeslerde yakıldı.

İslam şeriatına dayalı bir rejim kuracaklarını defalarca ilan eden bu cihadist gruplar, şimdi “bütün inançlara ve kültürlere saygılıyız, kimseye dokunmayacağız” şeklinde açıklamalar yaparak farklı bir imaj çizmeye çalışıyor. Ancak, bu söylemler Batı’da destek bulsa da fundamentalist ideolojilerin kolayca değişmeyeceği açıktır. Genel olarak dünyadaki egemen medyada, sıklıkla bu grupların değiştiği anlatılmaya çalışılıyor. Oysa, sakal kesmek ya da takım elbise giymek, selefi-vahabi cihatçıların ideolojik bağnazlığını ortadan kaldırmıyor. Yani fundamentalist fikir ve ideolojiler, yaşam biçimleri, gömlek çıkarır gibi kolaylıkla insanın zihninden çıkmıyor!

Çizilmeye çalışılan olumlu imaj ve kullanılan retoriğe karşın bu cihatçı grupları pratikleriyle tanıyan Suriye’nin dinsel azınlıkları ile seküler ve modern vatandaşları ciddi bir kaygı ve  güvensizlik içerisinde yaşamaya çalışıyorlar. Her ne kadar şu ana kadar yaygın, sistematik ve  geniş çaplı katliamların gerçekleştiği görünür olmasa da[3], bu grupların korkutma, sindirme ve baskıyı sinsice uyguladığı, katliam fiilerini münferit vakıalar gibi gösterme politikası izledikleri görülmektedir. Bu politika, uzun vadeli bir stratejiyle sosyal ve siyasal yapı üzerinde köklü etkiler yaratmayı hedeflemektedir.

Hedefteki Topluluk: Aleviler

Gün geçmiyor ki Suriye’den acı bir haber gelmesin. Egemenlik kurmaya çalışan terör gruplarının ağır hak ihlalleri gizlenemeyecek düzeylere ulaştı. Kutsal mekânlara yönelik saldırılar[4], kötü muamele, işkence, kaçırılma, tutuklama ve öldürme haberleri sık sık gündeme gelmekte, sosyal medyada ise bunlara dair teyidi zor çok sayıda video, ses kaydı, foto vb. dolaşmaktadır. Yeni yönetim, bu saldırıların bazılarını kabul etmekle birlikte sorumluluk almayı reddetmekte ve genellikle “bu eylemleri yapanları kontrol edemiyoruz” gibi gerekçeler öne sürmektedir. Gözaltına alınan binlerce kişinin akıbeti ve maruz kaldıkları koşullar konusunda ciddi endişeler devam etmektedir.

Şiddet ve terörün en çok yöneldiği topluluk da Suriye’nin siyasi tarihinde önemli bir yere sahip olan Arap Alevi topluluğudur. 13. yüzyıl sonları ve 14. yüzyıl başlarında yaşamış ve Alevilerin katline dair fetvalar kaleme alan bağnaz bir Sünni teolog olan Ahmet bin Teymiye’nin fetvalarına yaslanan selefi cihatçı güçler için Arap Aleviler yok edilmesi gereken kafir bir topluluktur.[5] Ve maalesef, 14 yıllık savaş sürecinde bu yönde güçlü bir söylem ve pratik oluşturmuşlardır. Güvenlik güçleri ve sivil halk dahil, toplamda 160 binin üzerinde Alevi hayatını kaybetmiştir.[6]

Sadece Suriye’deki cihatçı grupların değil, Türkiye’deki siyasal İslamcıların da söylemlerinde Suriye’de bir Alevi diktası, Alevilerin yönetiminde bir ordu ve polis-istihbarat teşkilatı olduğu gibi iddialar genel geçer bir doğru gibi kabul edilmiştir.

Lazkiye’de Aleviler üç sivilin infaz edilmesini protesto etti.

Suriye’de Aleviler mi iktidara hakimdi?

Bu soru, bugünü ve Alevilerin karşı karşıya olduğu soykırım girişimini anlamak için oldukça önemlidir. Biraz geriye dönüp baktığımızda, sosyal adalet, seküler ve ulusal bir yapı idealini temsil eden BAAS’ın 1963’te Suriye’de iktidara gelmesiyle birlikte azınlık konumda olan birçok topluluk gibi Aleviler için de sosyal ve siyasal hayat içerisinde görece daha iyi yaşam olanaklarının doğduğunu görmekteyiz. Kasım 1970’te de Hafız Esad’ın yaptığı darbe ile birlikte, devlet mekanizması içerisinde Alevilerin daha fazla yer edinebilir hale gelmesi, Esad’ın uzun yıllar sürdürdüğü otoriter yönetim altında sadece Alevilere yönelik kayırmacı bir politika yürüttüğü, Aleviliğin kamusal güç elde ettiği veya Aleviliğe imtiyazlar verildiği anlamına asla gelmemektedir. Geniş bir Alevi kesim yoksulluk ve sessizlik içinde yaşamlarını sürdürmeye gayret etmişlerdir.[7]

Özetle ifade edecek olursak, Hafız Esad geniş bir Sünni ittifakla kendi iktidarını sağlamış ve bunun yanında Dürziler, İsmaililer ve Hıristiyan grupların desteğini almıştır. Esad, kimi zaman Alevi subayları, kendine tehdit oluşturacak hizipleşmelere girdiklerini düşündüğünde, tasfiye etmekten ve ağır biçimde cezalandırmaktan da geri durmamıştır.  Devletin resmi olarak Alevi karakteri olmamıştır; kamu alanında Alevilik görünür değildi. Suriye’nin Vakıflar Bakanlığı, eğitim sistemi Sünni İslam öğretisi üzerine kuruluydu ve bu alanlarda Aleviliğe resmi bir statü kesinlikle sağlanmamıştı. Ama Esad’ın Alevi bir aileden gelmesi, kimi Esad rakipleri ve -özellikle- rejim karşıtı siyasal İslamcılar için devletin de bir Alevi devleti olarak nitelenmesi için yeterli olmuştur.

Esad rejiminin günahları Alevilere yükleniyor

Ağır ve sistematik hak ihlalleri, haksız gözaltı, tutuklama, kaçırma-kaybetme, kanlı saldırılar, yargısız infaz, kutsal mekânlara saldırı vb. birçok endişe verici haber alıyoruz. Daha dün büyük ödüllerle aranan terör örgütü yöneticilerinin, terör örgütü listelerinde yer alan, el-Kaide devamcısı terör gruplarının egemenlik kurmaya çalıştığı Suriye’de, bu cihadist grupların inanç ve ideolojisi dışında yer alan Suriye halklarının, korku ve endişelerine tanıklık ediyoruz. Sadece azınlık topluluklar değil, Sünni toplulukların, demokratik-seküler kesimlerin de benzer kaygılar taşıdıklarını, baskılarla karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz.[8] 

Tabi, mevcut belirsizlik, terör ve şiddet ortamında Alevilerin durumunun çok daha özgül olduğu çoğumuzun malumu. Baskı, korku, terör ikliminde topluluğun kendisine yapılan saldırıları açıkça ifade etme kanalları pek olmasa da çığlıkları çeşitli biçimlerde kamuya yansıyor.

Sistematik bir katliam olmadığı iddialarına karşın, aslında zamana yayılan, işsiz-gelirsiz bırakılma dolayısıyla açlığa-sefalete mahkum etmekten zorla göç ettirmeye/yerinden yurdundan etmeye, kaçırılmaktan yargısız infaza, işkenceden kanlı saldırılara kadar vb. yöntemlerle örtülü bir biçimde Alevilere yönelik bir katliam politikası uygulandığı bilgileri geliyor. Çoğunluğunun Alevi olduğu belirtilen tutuklu yaklaşık 9000 askerden de halen sağlıklı bilgiler alınamamakta.[9] Ayrıca yeni rejim-devlet inşa edilirken, çok net biçimde Aleviler (Kürtler, Dürziler vd. kimi kadim topluluklar gibi) kurucu güçler arasına dahil edilmemektedir.[10]

En önemli, en büyük problemlerden biri, bu topluluğun eski rejimle özdeş görülmesi-gösterilmesi. Aleviler sanki uzun yıllar devlete egemenmiş gibi bir ideolojik manipülasyon halen güçlü. Eski rejimin bütün suçlarını/günahlarını bu topluluğa yüklemeye çalışanlar var.

Suriye’de, Aralık 2024 öncesi bir Alevi azınlık diktası olduğu propagandası kesinlikle doğru değil ama bugün Suriye’nin üzerine çöreklenmiş cihatçı terör grupları için işlevseldir. Bir intikam hareketinin meşru zemini olarak da halen bu gerçek dışı söylem kullanılmaktadır.

Suriye’de Alevi soykırımı zemini

Bu cihatçı gruplar için Aleviler yok edilmesi gereken sapkın bir topluluk olarak görüldüğü için, Aleviler açısından bir soykırım korkusu taşınmasının güçlü bir zemini olduğunu unutmamak gerekiyor. Siyasal egemenlik kurmakta olan cihadist terörün ideolojik dünyasında Alevilerin yaşam hakkı bulunmamaktadır. İslam düşmanı, münafık, mürted, kâfir, ıslahı mümkün olmayan vb. bir topluluk olarak niteledikleri, teorik bir soyutlama ile ifade edersek, kategorik olarak “mutlak kötü” olarak kurguladıkları Alevilerin yok edilmesi dinen ve de pratik ihtiyaçlar gereğince meşru görülmekte-gösterilmektedir.

Alevilere yönelik yürütülen sindirme politikası, silahlı grupların köyleri basarak insanları öldürmesi, kaçırması ve evlerine-mallarına el koyması şeklinde devam etmektedir. Bu tür olayları şikayet eden halka yönelik baskılar ise yerel yöneticilerin sorumluluk almayı reddetmesiyle daha da derinleşmektedir. Bu baskılar, halkı korkutmayı, sindirmeyi ve uzun vadede kadim topraklarından göçe zorlamayı hedeflemektedir ki Hama ve Humus kırsalında bunu neredeyse başardılar bile. Amaç, Alevilerin “habitatı” denilebilecek coğrafyayı, Alevilerden arındırmak gibi görünmektedir ve bu uygulamaların bir soykırıma doğru evrilebileceği haklı endişesi taşınmaktadır. Bu durum karşısında korkuya kapılan birçok insan, evlerini terk ederek daha güvenli gördükleri bölgelere göç etmektedir. Sonuç olarak, tüm bu verileri-bilgileri (ve Alevi düşmanlarınca çok yoğun olarak dillendirilen soykırım çağrılarını) üst üste koyduğumuzda, bugün Suriye’de Alevilere yönelik soykırım girişimlerinin mevcut olduğu ve bunun genişleyerek, insanlık tarihinin utanç sayfalarına kazınacak, büyük bir soykırıma dönüşebileceği ihtimali  unutulmamalı, hep hatırlatılmalıdır.

“Büyük devletler”den medet umarak ne bu sürecin önüne geçilebilir ne de halklara demokratik özgür bir gelecek sağlanabilir. Lakin bu devletlerin kamuoyuna hitap etmek, hükümetleri üzerinde demokratik yollardan baskı kurmak, halen kırıntı düzeyinde de olsa var olan uluslararası hukuk mekanizmalarını ve kurumlarını harekete geçmeye zorlamayı da ihmal etmemek gerekiyor… Cumhur olmadan cumhurbaşkanı seçilen, şimdiden eskisine rahmet okutan yeni bir rejimin tesis edilmeye çalışıldığı bugünlerde, kurucu iktidardan dışlanan tüm toplulukların, Suriye’nin kadim halklarının kolektif mücadelesiyle ve uluslararası demokratik güçlerin, sol, sosyalist ve alternatif hareketlerin desteğiyle bu karanlık gidişatın durdurulması halen mümkün olabilir. Aksi durumda, cehennemin kapısı hepimiz için açık kalır ve Suriye’deki yangın sadece Suriye ve komşu ülkelerle sınırlı kalmaz, Avrupa’ya kadar birçok ülkeyi artan düzeyde etkisine alır.


[1] Hasan Sivri, “Tekfirci Azınlık Diktası ve Suriye”, Ehlen Dergisi, S:6, Ocak 2025, s. 5-7.

[2] Bkz. Hakan Mertcan, Akıntıya Karşı (Aleviler, Suriye ve Laiklik), Adana, Karahan Kitabevi, 2021.

[3] Bu ifade toplu katliamlar yapılmadığı anlamına gelmemektedir. Örneğin, Ocak ayının sonlarına doğru Humus-Fahel ve civarında cihatçı çeteler tarafından, onlarca insanın toplu olarak katledilmesi gizlenememiş, HTŞ yetkilileri, açıklama yapmak zorunda kalmıştır. Humus‘un Alevi köyü Fahel’de 58 kişi rejim yanlısı milislerce öldürüldü, bianet, 27 Ocak 2025, https://bianet.org/haber/humus-un-alevi-koyu-fahel-de-58-kisi-rejim-yanlisi-milislerce-olduruldu-304011

[4] Örneğin Aralık 2024’te, Arap Alevilerin en önemli dini ve tarihsel liderlerinden biri olan Hüseyin Hamdan el-Hasibi’nin Halep’teki türbesine yapılan saldırı ve türbe hizmetkârı 5 sivilin katledilmesi, Aleviler arasında infial yaratmıştır. Suriye’de Hristiyanların ardından Alevilerden kitlesel protesto, artıgerçek, 25 Aralık 2024,  https://artigercek.com/dunya/suriyede-hristiyanlarin-ardindan-alevilerden-kitlesel-protesto-gostericilere-ates-acan-hts-sokaga-cikma-yasagi-ilan-etti-327178h

[5] Geniş bilgi için bkz. Hakan Mertcan, Türk Modernleşmesinde Arap Aleviler (Tarih, Kimlik, Siyaset), 4. B., Adana, Karahan Kitabevi, 2020.

[6] Mertcan, Akıntıya Karşı.

[7] Mertcan, Akıntıya Karşı.

[8] Bu konularla ilgili ayrıntılı bilgi için SOHR web sitesine bakılabilir: https://www.syriahr.com/en/ 

[9] Bu konularla ilgili olarak, Hasan Sivri’nin çevirisini yapıp YouTube kanalında yayınladığı Rami Abdurrahman’ın konuşmasına bkz. SOHR müdürü, Suriye’de Alevilere yönelik saldırılar ve ihlaller ile ilgili ne dedi?, https://www.youtube.com/watch?v=aQxFAFfGZW0  (ET: 28 Şubat 2025).

[10] Bkz. Timour Azhari & Maya Gebeily, Syria to hold dialoge conference amid criticism over inclusivity, Reuters, 24 Feb. 2025, https://www.reuters.com/world/middle-east/syria-hold-dialogue-conference-amid-criticism-over-inclusivity-2025-02-24/ . Kurucu güçlerden dışlanma ve sonuçları hususunda ayrıca bkz. Orhan Gazi Ertekin, Aleviler ve Suriye’de anayasacılık: Kurban olmak ile Fenikecilik arasında, Alevilerin Sesi, https://alevilerinsesi.eu/orhan-gazi-ertekin-aleviler-ve-suriyede-anayasacilik-kurban-olmak-ile-fenikecilik-arasinda/ (ET: 28 Şubat 2025)