VECDİ ERBAY

Hatıralar kaybolmuyor, ortaya çıkmak için zamanını kolluyor. O zamanı genellikle tarihler ve kimi olaylar belirliyor. Ve sökün eden hatıralar, insanın yüzünde bir tebessüm ya da kederle ifadesini buluyor.
Newroz yaklaşıyordu. Şehirlerde polisler, kırsalda askerler genç avına çıkmıştı. Alışıldık bir durumdu: Newroz öncesi, bir şekilde Newroz kutlaması yapacak gençler evlerinden ya da sokaktan, kahveden, iş yerinden gözaltına alınıyordu. Newroz bittikten sonra salıveriliyorlardı. Yedikleri dayak ve gözaltında karşılaştıkları her türden kötü muamele yanlarına kâr kalıyordu.
Muhtemelen militan olmadığım için bu durum bana çok anlamsız geliyordu ve başıma bir iş gelir diye, herkes kadar endişeleniyordum. Ama baba evinden ayrılmak da kaçış gibi geliyordu bana ve akranlarımın akıbetine maruz kalmak neredeyse gurur verici bir durum olacaktı.
Böyle garip, çelişkili, umutsuz duygular içindeyken ev ahalisinin baskısına dayanamayıp köye gittim. Newroz bitinceye kadar kalacağım köyde okumak için bir iki de kitap almıştım yanıma. Öyle ya, köy sakin olacak, rahatsız edilmeden okurdum hatta belki de yazardım.
Ama ortamdaki gerginlik öyle böyle değildi. Devlet tarafından yasaklanan Newroz kutlanacaktı. Hem öyle bir iki şehirde de değil, Kürtlerin yaşadığı her yerde kutlanacak şekilde bir kararlılık vardı.
Dolayısıyla köyde geçireceğimi düşündüğüm sakin bir iki gün hayal oldu. Newroz akşamı köyün gençleri geldiler, Newroz’u kutlayacakları tepeye götürdüler beni. Hazırlıkları yapmışlardı: Bir yığın odun, bir bidon benzin ve o tarihlerde Newroz’un olmazsa olmazlarından bir kamyon tekerleği… Kaç gündür fısıltıyla konuştukları buymuş meğer.
Ateşin ışığı yüzüne düştükçe…
Hava soğuktu ve yağmur yağıyordu. Gençlerden biri, “Gidelim mi?” diye sordu. Sahiden de akıl kârı değildi bu feci havada bir tepede toplaşmanın. Diğerleri bir ağızdan itiraz etti: “Eğlenmeye gelmedik, Newroz kutlayacağız.”
Doğruydu bu itiraz. Newroz, en etkili ve apaçık eylem biçimiydi. Bütün talepler ve isyan duygusu Newroz kutlamalarında vücut buluyordu. Çevre köylerden yükselen ateş, isyan duygusunun her tarafa yayıldığını gösteriyordu.
“Hadi yakalım” dediler. O yağmurun altında odunlar tutuşur muydu? Benzinin de yardımıyla kolayca tutuştu odunlar. Ateşe yaklaştık ısınmak umuduyla. Kamyon tekerleğinin yaydığı pis kokuya aldırmadan.
Gençlerden biri bir konuşma yaptı. Newroz’un Kürtler için ne ifade ettiğini, devletin yasak baskısını anlattı. Sesi yağmurlu rüzgâra karışıp gidiyordu, kim bilir nerelere. Ateşin ışığı yüzüne düştükçe saçlarından göğsüne doğru inen yağmur ışıldıyordu. Şiir gibi bir geceydi. Gerilimli, umutlu, kederli…
Sloganlar atıldı. Biri bir Newroz şarkısı söyledi. Bütün Newroz şarkıları gibi zulmü, özgürlüğü, direnişi anlatan. Halay çektiler, yerden sıçrayan suya aldırmadan. Birinin ayağı kaydı ve sırtüstü düştü. Güldük.
“Geliyorlar” dedi biri. Komşu köyün yolundan gelen üç aracın farları görünüyordu. Bu havada, bu baskı ortamında, bu saatte kimsenin evden dışarıya çıkmaya cesareti yoktu. Ateşe doğru gelenler askerlerdi.
Kısa bir istişare oldu. Dağılsak mı kalsak mı? Dağıldık. Herkes evine çekildi. İşte o zaman gördük kamyon tekerleğinin yüzümüzü ne hale getirdiğini. Güldük. Belki daha çok gülecektik ama bir an önce yüzümüzü yıkayıp çamur gibi isten kurtulmamız gerekiyordu.
O kamyon tekerleği yağmurun altında uzun süre yanıp durdu. Askerler, etrafında kimsenin olmadığı ateşi söndürmek için tepeye çıkmaya üşenmişti muhtemelen.
O gecenin sabahında, köyden bir genç adam, kim bilir neden, intihar girişiminde bulundu. Silahla karnından yaraladı kendisini. Diyarbakır’a götürüldü ve orada tedavi altına alındı. Onu ziyarete gidenlerden duyduk, hastane, Cizre’den, Nusaybin’den, Kızıltepe’den gelen yaralılarla dolup taşmış. Newroz kutlanan her yerde vahşi bir saldırı gerçekleşmişti.
Yeni dönemde yeni Newroz şarkıları yazalım
O yüksek tepeye tırmanmak çamur nedeniyle zordu. Tırmanarak çıktığımız için dizlerimiz ve ellerimiz çamur içindeydi. İnmek, ateşi geride bir başına bıraktığımız için, ayrıca zordu. ‘Büyük bir eyleme’ katılmış olmanın heyecanı müthişti. Ertesi gün bize ulaşan, onlarca kişinin canına kıyan vahşi şiddetin acısı tarifsizdi.
Herkesin unutamadığı bir Newroz’u vardır. Ben o şiir gibi geceye tutunuyorum. O gecenin yağmurlu rüzgârına, yüzü is içindeki ilkgençliğin çocuksu ruhuna, mücadelenin amansız azmine…
Şimdi yeni bir dönem başladı, o günlerden bu yana sergilenen muazzam direnişin bir eseri olarak. O günler feciydi ve yeni dönem geçmişle bir yüzleşmeye de zemin hazırlayacak olursa, belki milyonlarca insanın acısı bir nebze de olsa hafifleyecek.
Sahi, herkesin bir de Newroz şarkısı vardır değil mi? Benim şarkım Koma Dengê Azadî’den “Newroz tê”.
Newroz’a doğru giderken, yeni dönemin direniş ve mücadele ruhu ve pratiği ile kendi Newroz şarkımızı çağıralım. Ya da yeni Newroz şarkıları yazalım.