HAZAL KAR

Ağrı İsyanı denildiğinde aklımıza ilk olarak İhsan Nuri Paşa gelir. 1892 yılında Bitlis’te dünyaya gelen İhsan Nuri Paşa’nın askerî yaşamı Bitlis Askerî Rüştiyesi ile başlar. 1910 yılında Harbiye’den subay olarak mezun olduktan sonra Arnavutluk’a gönderilir. Arnavutluk onun için bir dönüm noktasıdır ve “Arnavutluk’taki bağımsızlık hareketi onun milliyetçi duygularını okşar.” Arnavutluk dönüşünde “yurtsever Kürt şahsiyetleriyle kurduğu bağlantı” Osmanlı ordusunda başlayan askerî yaşamını Ağrı İsyanı’yla özdeşleşen bir isme çevirecektir. Bu dönüşümü ayrıntılı anlatan ve İhsan Nuri Paşa’nın yaşamının çeşitli zamanlarından kesitler sunan önemli belgeler, eserler var. İhsan Nuri Paşa’nın yazışmalarını da kapsayan İhsan Nuri Paşa’nın Anıları: Ağrı İsyanı Raporları (yazarı Sedat Ulugana) bunlardan biridir. Yine İhsan Nuri Paşa hakkında bilgiler veren, Sedat Ulugana ile Kumru Toktamış’ın kaleme aldığı Ağrı İsyanı’nda İstanbullu Bir Kadın: Yaşar Hanım’ın Anıları (Dipnot Yayınları, 2023) çalışmasını ele alacağız.
Unutmamanın direnişi
Ağrı İsyanı’nda İstanbullu Bir Kadın: Yaşar Hanım’ın Anıları kitabının yazarlarından, Yaşar Hanım’ın ağabeyi Ali Haydar Bey’in torunu Kumru Toktamış, bu eserle bir kadının anılarını gün yüzüne çıkararak yaşatmayı seçiyor. “Bizim ailemiz Yaşar Hanım’ı ve asi kocasını unutarak ayakta kalabilmiş bir ailedir.” diyen Kumru Toktamış, yalnızca Ağrı İsyanı’na değil o dönem yaşanan diğer Kürt isyanlarına da tanıklık eden önemli bir hatırat bırakıyor.
Yaşar Hanım yani İhsan Nuri Paşa’nın biricik eşi… Annesi Erzurumlu Kürt, babası Türk olan Yaşar Hanım kendini, ailesini, “Kendisi tam manasıyla kocasına sadık, vefakâr bir ev hanımı, millî siyasetlerle işi olmayan bir aile…” olarak tarif etse de yeğeni Toktamış, “Osmanlı ve Cumhuriyet ordusunun komutanlarından Yüzbaşı İhsan Nuri, Kürtlerin İhsan Nuri Paşa’sının eşi olmaktan öte bir yanı var Yaşar Hanım’ın” diyor. Çünkü Yaşar Hanım bu hatıratla İstanbul’dan çıkışla başlayıp Ağrı Dağı’na uzanan, siyasi ve sosyal tarihe ulaşan ipuçları sunuyor.
Yıllar sürecek yolculuk
Yaşar Hanım anılarını Vefadari (vefa, bağlılık) başlığı altında yazmaya başlar. 1921 senesinde, işgal nedeniyle İstanbul’da işlerin iyiden iyiye karışmasıyla ayrılmaya karar verirler. Iğdır’da hekim olan ağabeyi de İstanbul’da bıraktığı ailesini yanında ister. Yaşar Hanım, annesi İffet Hanım ve erkek kardeşi Hayri, Karadeniz istikametinde Remo isimli vapurla yolculuğa çıkar. Bu yolculuk esnasında Yaşar Hanım’ın 17 yaşında olduğu belirtildiğine göre Yaşar Hanım 1904 doğumludur.
Okuyucu, Yaşar Hanım’ın anılarına bu vapurda tanıklık etmeye başlıyor. Bu vapur yolculuğu bize sadece ailenin anılarını sunmuyor, aynı zamanda tarihe mahallî milis gücü olarak geçmiş Topal Osman hakkında da küçük ama hoş olmayan bilgiler veriyor. Keza Yaşar ve İffet hanımlar sayesinde 1900’lerin başında Osmanlı’da kadın olarak yaşamanın zorluklarına da tanıklık ediyoruz.
Bu yolculuk esnasında Yaşar Hanım doğduğu ancak üç yaşındayken ardında bıraktığı Bayburt’a da yolunu düşürür. Bayburt’taki iki günlük istirahatten sonra soluğu Erzurum’da, ağabeyi Ali Haydar Bey’in yanında alır. Ali Haydar Bey’in buradan dâhil olacağı yolculuğun son durağı ise Iğdır’dır.

Sanatçı, edebiyatçı, âşık…
Yaşar Hanım’la henüz tanışmamış olan İhsan Nuri, 1919’da Trabzon’dan Tiflis’e, oradan da Bakü’ye geçer. Bakü’de TKP Genel Sekreteri Mustafa Suphi’yle de görüşür. Bakü’nün Kızılordu denetimine geçmesiyle Erzurum’a, oradan Kars’a ve Ardahan’a geçer. Kars’ın alınmasıyla batıya dönmeyi reddederek Kürdistan’da kalır. Ancak İhsan Nuri’nin dilindeki Kürtlük vurgusu Kazım Karabekir’in gözünden kaçmaz ve İhsan Nuri ani bir kararla Iğdır’a tayin ettirilir. Iğdır aynı zamanda İhsan Nuri ile Yaşar Hanım’ın yollarını kesiştiren şehir olur.
İhsan Nuri’ye olan aşkıyla anlarız ki Yaşar Hanım yalnızca kendi hatıratını kaleme alan bir kadın değil aynı zamanda sanatkârdır. Vefadari bize Yaşar Hanım’ın hatıratındaki içten duygular kadar duygulu bir şiir de sunar. O şiirde onlara bir süre ev sahipliği yapacak Ağrı Dağı’nı “Kürde Kâbe” diye tarifler. Üstelik çatışmaların ortasında kalmış bu aşkın tek şairi Yaşar Hanım değildir. Başında puşisi, ince ve kibar burnu altında gürleşen bıyıklarıyla her an ateş emri vermeye hazır bir paşanın akrostiş şiir yazdığına bizi yalnızca Vefadari gibi bir hatırat ikna edebilirdi…
Yaşar Hanım yoğun duygularını, gamını, kederini en yakın arkadaşıyla yani çaldığı uduyla unutmaya çalışsa da Iğdır’da bir aşk filizlenmekle kalmamış üstüne çiçek açmıştır. 1922’de bir Nisan akşamı İhsan Nuri ile evlenir. Bu evlilik onlara zorluklarla beraber sıkı bir bağlılık da getirir. Evliliğin ardından İhsan Nuri, yüzbaşı rütbesiyle Bayezid’deki hudut kumandanlığına tayin edilir. Bu tayin Yaşar ve İhsan Nuri’yi yeni bir yolculuğa çıkarır ancak “Yeni kurulmuş Cumhuriyet’in doğu sınırını korumakla görevli kumandanın Ağrı Dağı havalisindeki aşiretlere sağladığı kolaylıklar” devletin pek hoşuna gitmez. İhsan Nuri Siirt’e, ardından Şırnak’a gönderilir. İhsan Nuri’nin Nesturi Ayaklanması sebebiyle Şırnak’a gönderilmesinin ardından Yaşar ve onu yalnız bırakmayan annesi İffet Hanım Erzurum’a geri dönmek zorunda kalırlar.
Uzayan ayrılık ve isyanlar silsilesi
Şırnak’tayken rütbesi binbaşılığa yükseltilen İhsan Nuri için vakit, “Azadi” gizli örgütünün çalışmalarına hız verme vaktidir. Eylül 1924 hem Kürt halkı hem de Yaşar Hanım için fırtınanın yaklaştığı tarih olur. Çünkü İhsan Nuri, “Azadi”den aldığı direktifle emrindeki erlerle ve subaylarla beraber sonucu başarısız olacak bir başkaldırı girişiminde bulunur. Bu başarısızlık İhsan Nuri’yi Suriye üzerinden Irak’a sürüklerken Yaşar Hanım’ı gama ve kedere gömer. Yaşar Hanım bu süreçte eşinden haber almaya çalışır ancak gelen haberler yetersizdir. “Günleri gözyaşı akıtarak kocasının selametine ve bir daha kavuşmalarına dua etmekle geçen” Yaşar Hanım için komşularınca “kocası kaçmış, vatan haini ve idam mahkûmu bir zabit” eşi olarak tarif edildiği günler gelmiştir. Ateş yalnız Yaşar’ın yüreğine değil Kürdistan topraklarına da düşer. Şeyh Said Ayaklanması’nın yarattığı etki Erzurum sokaklarında “Kürt isyanı! Kanlı muharebeler!” diye servis edilir. Ancak bu havadisler Yaşar’da “kocasının Kürtlük uğrunda kendisini feda ettiğini” bildiğinden ateşi yıldıza çeviren bir sevinç yaratır. İsyan sırası Erzurumlulara geldiğinde en önde kadınların olduğunu yine Yaşar Hanım’ın hatıratından okuruz. Ancak bu isyan feci şekilde bastırılır ve suçlu bulunan üç kadından biri asılırken diğer ikisi 15 sene hapse mahkûm edilir.
Talak vakti
Yaşar Hanım hayatını yolculuklara sığdırmış bir kadın. Elbette Erzurum onun son durağı olmaz. Doktor ağabeyi Erciş’e geçmek zorunda kalınca bütün aile de onun peşinden gider. Bu sırada hükümet Yaşar’ı, ağabeyinin mesleğinden edilmesi tehdidi üzerinden İhsan Nuri’den boşanmaya zorlar. Bir yanda kocası bir yanda ağabeyi… Yaşar Hanım içi kan ağlasa da boşanmayı kabul eder. Onun için mühim olan İhsan’la kurduğu ve kimsenin önüne geçemeyeceği gönül bağıdır. Çevreden haberi alanlarsa “dul bir kadının” başını bağlamaya niyetlidir. Ancak Yaşar’ın cevabı bellidir: Benim kocam var!
Hükümetin Yaşar Hanım ve ailesi üzerindeki baskıları yalnızca onu boşanmaya zorlamakla kalmaz, doktor ağabey ve ailesi yeniden Erciş’ten Erzurum’a gönderilir. Erzurum’a dönerken tanık oldukları ise Yaşar’da hükümete karşı yeni bir öfke yaratır. “Kürt kişisi ile kadını ortalarına almış fena hâlde dövenlerden” doktor ağabey kurtarır.
Vuslat vakti
Erzurum’da geçen üç ayın ardından bu defa yolları doktorun ağabeyin tayini nedeniyle Denizli’ye düşer. O esnada hükümet şark vilayetleri için af ilan etmiştir ancak bu durum bir tuzak olabileceği münasebetiyle Yaşar’ı tedirgin eder. Bu sıralarda gelen bir mektup İhsan Nuri’nin Ararat’ta olduğunu haber eder ve İhsan Nuri artık eşini yanına istemektedir. Doktor bu duruma karşı çıkmasına rağmen Yaşar kendine çareler ararken hükümet Yaşar’ın Ağrı Dağı’na gitmesine müsaade eder. Ağabeyi bu işe “Sen nazlısın, kadınsın, dayanamazsın.” diyerek karşı çıksa da Yaşar’ın aklına kavuşma fikri düşmüştür bir kere. Doktor, kız kardeşinin “bir eşkıyanın” peşine düşmemesi için çeşitli engellemelerde bulunsa da Yaşar kararlıdır. İhsan Nuri’nin isteği üzerine Yaşar’ın Halep’e geçmesi için pasaport hazırlanır ve pazartesi yolculuk vaktidir. Anne İffet Hanım, kızını bu yolculukta da yalnız bırakmaz. Bu defa yolculuk Ege’den yola çıkacak bir vapurla başlar. Vapur onları Mersin’de bırakır ve Halep’e giden bir trene binerler. Fakat İhsan Nuri’ye kavuşmak hemen mümkün olmaz. Geçen süre ve misafirlikler Yaşar Hanım’ın bir kez daha dönemin kadınlık halleriyle çarpışmasına neden olur. Bu çarpışma Suriye’de kalma sürelerini kısaltmaya yarar ve rota nihayet Bağdat’a döner. “Erkeği yanında olmayan bir kadının” üzerindeki baskı Yaşar ve annesini Bağdat’ta da bırakmaz. Öyle ki dayanılmaz sıcağa rağmen kaldıkları oteldeki odanın kapısını daima perde ile kapatır, “açıkta oturmak” istemezler. Bağdat’tan ayrılmak için bindikleri trende ise geceleri korkudan nöbetleşe yatarlar. Bu korkuları yersiz de değildir çünkü Hanekin’de kiraladıkları bir otomobilin şoförü yol konusunda onları aldatmaya çalışır. Tam şoförden kurtulduklarını düşünürken geceyi geçirmek için konakladıkları otel odasının kapısı zorlanır. Bir bakarlar ki kapıyı zorlayan aynı şoför…

Son durağı Ağrı Dağı olacak yolculuğun bu defaki noktası Tebriz’dir. İhsan Nuri bu esnada Hoybun şubelerini teftişe gelmiştir ve hanımını yanına getirmeleri için adam gönderir. Kilometreler alan kavuşma nihayet Hoy’da gerçekleşir. Bu ilk karşılaşma Yaşar’da küçük bir şaşkınlık yaratır. Çünkü o kocasını subay üniformasıyla bırakmış; başında puşi, omzunda tüfek ve göğsünde kurşun şeritleriyle bulmuştur. Ancak İstanbullu Yaşar’ın şaşkınlığı uzun sürmez ve duruma adapte olmaya başlar. Titiz bir şekilde yemeyi bir köşeye bırakıp buradaki zorluklara dayanabilmesi için çok yemesi gerekir. “İstanbul’daki kadınlar gibi modayı en iyi şekilde takip etmeyi” bırakarak Ağrı Dağı’ndaki Kürtlerin yaşam tarzına uymalıdır. Yusuf Abdal Ağa’nın evinde kadınlar Yaşar için Kürt elbisesi ve eşarp dikerler. Yaşar artık Ararat’taki yaşama ve çatışmalara hazırdır.
Gurbette son bulan iki yaşam
Yaşar ve İhsan, Ağrı Dağı’nda bir yer altı mağarasında kalırlar. Sevgilisinin yanı başında olması Yaşar için koşulların çetinliğini önemsiz kılar. Elbette günler Ağrı’nın çiçekli yaylalarında huzur içinde geçmeyecektir. “Türk ordusu taarruz kararı alır ve savaş başlar. Orantısız bir güçle karşı karşıya kalan Kürtler günlerce direnir. Ermenilerin temsilcisi Binbaşı Vahan, İhsan’a Ağrı Dağı’ndan ayrılmayı teklif eder.” İhsan Nuri teklifi reddeder. “Düşmanın istediğini bu kadar kolay yapmasına izin vermeyecektir.” Direniş bir hafta daha devam eder ancak Ağrı Dağı’ndan ayrılmak artık kaçılmazdır. Yaşar ve annesi, İhsan Nuri’yle beraber İran’a geçerler.
Yaşar Hanım’ın “Türkçe nüshası toplam doksan dokuz sayfadan oluşan” Vefadari’de anlattıkları burada son buluyor. Neyse ki İhsan Nuri Paşa’nın anıları bu hikâyenin devamı açısından ön açıcı… 1930 sonbaharında İran’a sığınmak zorunda kalan İhsan Nuri, Ağrı’da yaşananları yenilgi olarak nitelendirmez ve “bundan sonra kültürel ve siyasi çalışmalara yönelir.” Şah rejiminin gölgesindeki İran yaşamı da Yaşar Hanım ve eşi tarafından zorlu geçer. Çünkü rejim İhsan Nuri’yi “kendi bekası için makul” bir hâle getirmek isterken SAVAK’ın daimi gözetimi enselerindedir. İhsan Nuri Paşa’nın her anlamda mücadele dolu yaşamı geçirdiği trafik kazası sonucu 25 Mart 1976’da sona erer. Yaşar Hanım ise 1 Ocak 1984’te Tahran’da hayata gözlerini yumar. Neyse ki İhsan’sız geçen sekiz yılda evlatlık kızı Zehra onu yalnız bırakmaz.
Kaynaklar
Ulugana, Sedat- Toktamış, Kumru, Ağrı İsyanı’nda İstanbullu Bir Kadın: Yaşar Hanım’ın Anıları, Dipnot Yayınları, 2023.
Ulugana, Sedat, İhsan Nuri Paşa’nın Anıları: Ağrı İsyanı Raporları, Dipnot Yayınları, 2023.