Hafıza; bir mücadele alanı…
Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Biriken sorunlar, giderek daha da zorlaşan yaşam koşulları, belirsiz bir geleceği öngören soru işaretleriyle birlikte devroluyor 2022’ye… Zaman her geçen yıl çok daha hızlı akıyor sanki. Önceleri, ‘uzun yıllar alır’ dediğimiz birçok şey, bugün çok daha kısa zamanların konusu artık. Zamanın hızı toplumsal çelişkileri bir yandan keskinleştirirken, bir yandan da toplumsal hafızanın üzerini külleyip sisliyor. Çelişkilerin derinleşip keskinleşmesi ile ‘hafıza’nın silikleşmesi arasındaki tezat kendiliğinden olmuyor ama. Doğal bir akış değil yani bu. İdeolojik/kültürel hegemonyanın sahibi egemenlerin ezilenlere karşı savaşının bir sonucu…
Türkiye, egemen/ezilen ilişkisinin kategorik inkâr biçimleriyle örüldüğü bir ülke. Bu toplumda egemenin dışındaki her bir unsurun sırtında, ona dayatılmış inkâr siyasetlerinin bagajları da vardır. Ki inkâr, aynı zamanda unutturmayı da içeren bir iktidar siyasetidir. ‘Hatırlamak/hatırlatmak’ ise egemene karşı kendi gerçekliğini savunmak, direnmektir. ‘Hafıza’, bir mücadele alanıdır yani; unutturmak esaslı egemen belleğe karşı hatırlayıp hatırlatmaya çalışan ezilenlerin hafızası…
Hafızamıza sahip çıkalım!
İyi yıllar…