Çatalhöyük’ün kurtuluşu…

BARIŞ AVŞAR

Bir yanda Melendiz, bir yanda Hasan dağları, ortalarında Çatalhöyük… Dağlar ‘öfkeli’; lav, duman, kül yağdırıyorlar her tarafa. Ve yer, beşik gibi sallanıyor… Beşik gibi?

Bin yıldan uzun süre yaşadı insanlar Çatalhöyük’te. Kapıları damlarında olan evlerde. Her evi 50-100 yıl kadar kullandılar. Sonra neden bilinmez, her evi taşla doldurup üstlerine yenilerini yaptılar. Aynısı Göbekli Tepe’de de olmuştu, taşla doldurulup kapatılmıştı orası da Çatalhöyük’ten bir kaç bin yıl önce. Ama orada tamamen sona ermiştir yerleşim. Çatalhöyük’te yeniden yeniden başladı her defasında. Böyle böyle 12 kat oldu Çatalhöyük ve en kalabalık zamanında 8-10 bin kişi yaşıyordu.

***

Ölülerini evlerinin altına gömüyorlardı Çatalhöyüklüler, bazılarının kafataslarını sıvayıp süsleyerek evlerinde tutuyorlardı. Ölülerle iç içe yaşıyorlardı. Aynı dönemde, yani 7-8 bin yıl önce Mezopotamya’da olduğu gibi ve bir kaç bin yıl sonra Mısır’da olacağı gibi doğum ve ölümün iç içe geçmiş bulunduğunu, gidenle kalan arasında hiç kopmayacak bağlar kurulduğunu düşünüyorlardı: Ölümden sonra da hayat vardı bir şekilde… Ancak bu fikri bir ‘egemen’ için, o egemenin iktidarını koruması ve büyütmesi için kullanmıyorlardı. Çatalhöyük’te ‘tek’ bir egemen yoktu. Bilinen o ki, bir ‘ihtiyarlar’ ya da belki daha doğru tanımla ‘deneyimliler’ heyeti veriyordu kararları. Hava aşırı soğuduğunda ne yapılacak, kuraklık olduğunda hangi tedbirler alınacak, yanardağlar patlarsa nasıl davranmak gerek… Bu heyet karar veriyordu ve herhalde biraz da ölülerle birlikte yürütüyordu işleri. Onlarla bir şekilde ‘bağlantı’ kurduklarına/kurabileceklerine/kurmaları gerektiğine inanıyorlardı. Halk da buna inanıyordu. Ancak yine muhtemelen her ölüyle değil…

Binlerce insanın yüzyıllarca yaşadığı Çatalhöyük’te bugüne kadar bulunan mezar sayısı bin bile değil. O halde ölenler ‘seçilerek’ mi yaşam alanlarına gömülüyordu? Öldüğünde ‘heyet’te bulunanlar mıydı mesela sadece? Kadın ya da erkek olmak belirleyici değildi, şu ana kadar bulunan kadın mezarları erkek mezarlarından biraz daha fazla hatta… Ama bebek mezarları da var.

O zaman başka bir bağ-bağlar var Çatalhöyük’le ‘ölüler dünyası’ arasında. Belki bir işaret? Bebekken bile taşıyabileceğiniz bir mim? Doğduğunuz gün olan bir doğa olayı? Doğduğunuz tarih mi yoksa? Yönetim heyetinde olanlarla bir şekilde bağınız olması mı? Bilinmez… En azından şimdilik, Çatalhöyük kazıları tamamen sona erip bulunanlarla ilgili bütün araştırmalar tamamlanana kadar… Eğer eksik parçaların hepsi ortaya konabilirse, 50 yıldır çalışılan bu kazı alanından öğrenilecek hâlâ çok şey var.

Dünyanın ilk ‘şehir’lerinden birinden…

***

İki yanardağ harekete geçtiğinde ayağınızı bastığınız toprak kayıp giderken ve çevrenize ateş topları yağarken, ‘seçilmiş’ ölülerinize güvenmek bir seçenekmiş gibi görünmüş olabilir Çatalhöyüklülere, hatta biricik seçenek… 

Doğanın bilinmezliğine giden bir şekilde seçilmiş ölülerin, “Dünya ana”nın beşiğine karışmış olmalarından medet ummak… Başka hiçbir ‘çare’ yokken, iyi bir alternatif gibi görünüyor ‘ölülerin gücü’ne güvenmek. Gidenlerin hayatta kalanları koruyacaklarına inanmak. Göğe, yere ve yeraltına dağılıp ‘koruyucu’ oluyor belki de böylece ölüler. En güçlü olan ‘doğa’dır o gün, doğanın içinde de Çatalhöyüklülerin elçileri, dolayısıyla ‘güçleri’ vardır artık.

O yüzden beşik gibi sallanan yer, ateşini püskürtmeye başladığında, doğaya mal olmuş ölülerinden başka sığınacakları kimseleri yoktur. Kendilerini doğaya bağlayan bu ‘gücü’ öfkeli dağlara/tanrılara hatırlatmak için bir çare düşünürler ve Çatalhöyük’ün haritasını yaparlar!

***

İlk ‘ev’ sadece vahşi hayvanlardan korunmak için değildi. Kendi cinsinin bebeklerine karşı güçlü bir yamyamlık sürdüren erkeğe de karşıydı. Hatta belki daha çok ona karşıydı. Kadın, o yüzden evle kendini ve bebeğini korumaya aldı. “Köpek dişleri güçlü” erkeğin kapıdan içeri girebilmek için eşikte bin yıllar boyu beklemesi gerekecekti.

Mağaradan yola çıkan ev, Çatalhöyük’te dikdörtgen planlı, 2-3 odalı, kamusal alan/kült alanı olarak da kullanılabilecek şekilde çok işlevli bir hale dönüşürken, erkek de ‘dönüşüp’ kadının ve bebeğin yanında bulunmayı hak edebilecek hale gelmişti. İşte kadının ve erkeğin ‘eşitliği’ pratikte böyle mümkün oldu.

Erkek-kadın Çatalhöyüklülerin özel bir eşitlik arayışı olduğundan değil ama insanın gelişimi eşitlik aşamasına ulaştığı için zorunluydu eşitlik. Eşit olmadan yaşayamama aşamasındaydılar. Eşit olmadan avlanılamayan, ekilip biçilemeyen, ev yapılamayan, dışarıya karşı korunulamayan aşama… Yaşamak ve türünü devam ettirmek için eşitlik mecburiydi artık! ‘İnsanın doğası gereği’, insan doğasının evrimle ulaştığı aşama gereği öyleydi.

***

Çatalhöyük’te bir duvara işlenmiş olarak bulunan haritada Hasan Dağı ve Melendiz Dağı, yerleşimde bulunan yapılar, hatta etrafa dağılmış lavlar ve duman tasvir edilmiştir. İnsanlığın doğum işaretleri: Duman, ateş, dağ ve ev… Evlerin damlarıysa yer almaz haritada, altlarında yatan ölülerin gücü/etkisi yukardan -dağdan?- bakınca görülsün diye belki de. Damları açık Çatalhöyük, dip dibe resmedilir. Tek bir yapı gibi. Tamamen yan yana. Kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar…

Başka türlü kurtulamayacaklarına inanırlar ‘Dünya ana’nın beşiği ayaklarının altında sarsılırken, var oluşlarını tehdit eden bu felaketten.

Kim kurtulabilir ki başka türlü kötüden? Geçmişi, deneyimleri, kendisi gibi olanların dayanışması olmadan… Tek başına…