VEYSİ ALTAY*

Kürtler, yaşadıkları coğrafyada kendi dillerini, kültürlerini, sanatlarını yaşama konusunda çok zorlanıyorlar. Hem sansürle karşı karşıya kalıyorlar hem de hikâyeleri sömürgeci piyasada tam tersi biçimde işleniyor. Bu nedenle, Kürtlerin kendi dili ve kendi ruhuyla sinemasını yapması çok önemli. Kürdistanî kıyafetlerin yasaklandığı, 4-5 yaşındaki çocukların kolluk güçleri tarafından “kıyafeti tehlikeli” diye damgalandığı, Kürt dilinin tehlikeli görüldüğü, Kürt müzisyen ve sanatçıların sahneden indirilerek gözaltına alındığı, yüzyıllar önce Avrupa’da yazılmış oyunun ‘Kürtçe oynandı’ diye “terör propagandası” sayılıp yasaklandığı bir dönemde, ilkini 6-10 Mart 2019’da yaptığımız İstanbul Kürt Filmleri Festivalinin ikincisini 24-29 Mart 2022 tarihlerinde gerçekleştirdik. Festivalin açılış filmi “Êzidî Kürtler”, Amasi Martirosyan’ın 1933 yılında çektiği ve bugüne kadar gösterilmemiş filmiydi.
Yaklaşık 30 yıldır, Türkiye’de dili ve kültürü kabul edilmeyen, yasaklanan halkların sinemasını var etmeye çalışan Mezopotamya Sinema Kolektifi’nin gerçekleştirdiği festivalde, her parçadan ve diasporada çekilmiş 80 film içinde seçici kurulca seçilmiş 27 filme yer verebildik. 6 günde 27 filmi seyirciyle buluşturmak önemli bir deneyim oldu.
Festivalde gösterilen filmlerle birlikte yönetmenlerin, oyuncuların ve diğer sinema emekçilerinin katılımı da ayrıca önemliydi. Kürdistan sinemasının gidişatı, sorunları ve çözüm önerilerini ele alan bir Kürdistan Sinema Forumu yaptık. İstediğimiz düzeyde katılım sağlanmamış olsa da başlangıç için önemli bir adım oldu. İki ayrı sinema salonunda gösterilen filmlere olan her halktan ve renkten insanın yoğun ilgisi, İstanbul gibi bir megapolde böylesi bir festivalin nasıl bir ihtiyaç olduğunu gösterdi. Gösterim sonrası yapılan söyleşilerde seyircinin eleştiri ve yorumları da Kürt sinemasının titizlikle takip edildiğini gösterdi. Festival hem bir ihtiyacı karşıladı hem de gelecekte nasıl festivallere ihtiyaç duyulduğunu ortaya çıkardı.
Sinema emekçileriyle olan iletişim sorunlarımıza dair tartışmalar da gerçekleştirdik. Aynı zamanda Kürt sinemasının yapımı ve dağıtımına katkı sunmaya, diğer festivallerde yer bulamayan Kürt filmlerinin İstanbul’da her kesimden seyirciye ulaşmasına ve tartışılmasına vesile olmaya çalıştık.

Eleştiriler not edildi
Festivalin açılışı her yönüyle çok görkemliydi. Festival ekibinin tamamı, izleyicilerinin bir kısmının Kürdistanî kıyafetler giymiş olması, Koma Aryen müzik grubunun Kürtçe ve Ermenice stranları, yine 1933’te çekilmiş sessiz filme Koma Aryen’in canlı performansla eşlik etmesi, 700 kişilik salonda birçok insanın ayakta film izlemesi… Açılış ve gösterimler boyunca festival dilinin ve ruhunun Kürtçe olması heyecan vericiydi. Tabi ki hazırlık, film seçimi, gösterimler süresince çeşitli sorunlar ve eksiklikler oldu. İzleyici ve katılımcılardan bu yönlü eleştiriler de geldi. Bu haklı ve yerinde eleştiriler hazırlık komitesi tarafından not edildi.
Mezopotamya Sinema olarak örgütlü ve de kolektif sinemaya inanan bir kurumuz. Bu açıdan da festival sürecinde birçok genç arkadaşın bütün süreç boyunca katkı sunmaları, gelen konuklar ile ilgilenmeleri, emek vermeleri gelecek açısından umut vericiydi. Bütün filmlerin Kürtçe/Türkçe çevirisinde önemli katkı sunan İstanbul Kürt Enstitüsü’nün çabası da takdir edilesiydi.
Gösterilen filmlerin halklar arasında demokratik, cins eşitlikçi, ekolojik, çevreye duyarlı, insan ve diğer canlı haklarına saygılı ve temel değerlere dikkat etmeleri ve haksızlığa karşı direnen doğanın ve insanların hikâyelerine odaklanmaları tesadüfi değildi elbette.
Sıralamaya çalıştığımız bütün bu boyutlarıyla birlikte, güzel ve dolu dolu bir festival gerçekleştirmiş olmak, çok iyi filmler izlemek, Kürt sinemasının var olan ciddi sorunlarını ortadan kaldırmıyor maalesef.
Sinemayı seyirci geliştirir
Avrupa’da, dört parçanın farklı kentlerinde (Amed, Mardin, Batman, Süleymaniye, Duhok, Rojava) birçok festival yapılıyor olmasına rağmen seyircilerin filmlerle buluşması her zaman mümkün olamıyor. İstanbul gibi bir megapolde böylesi festivallerin seyirciyle buluşması daha olanaklı. Seyircinin filmleri yorumlaması, eleştirmesi, filmi çeken insanlarla yüzyüze gelmesi, sohbet etmesi, sinema yapanlar açısından özel bir motivasyon oluyor. Yani seyirci sinemayı geliştirecek bir roldedir. Katkısı hayatidir. “Kürtler sinema yapmaya başladığı günden bugüne çok değişim ve dönüşüm sağladı… İzleyici de bu değişim dönüşümde önemli bir yer ediniyor. Sinemayı etkiliyor. İzleyici, filmlerin mantığını, dilini, tekniğini, hikâyesini, üslubunu ve tarzını politik duruşuyla başka bir yöne götürüyor. Bu Kürt sinemacısını da geliştiren ve dönüştüren bir durum. Bu aynı zamanda kendi hikâyelerini, coğrafyasını, kendi dili ve tarzıyla daha doğru anlatmasına vesile oluyor… Kürt sineması seyirciye ulaşabilmek için kendisine ciddi bir dağıtım ağı oluşturmak zorundadır. İstanbul Kürt Film Festivali’nin amacı biraz da bu.”
Sermayenin sinema ağları bizim gibi sinemacılara zaten alan açmıyorlar. Mevcut platformlar da ülkelerdeki hakim politik eksene uygun filmler üretir, satın aldıkları filmleri gösterecekleri ülkelerin nabzına göre dağıtım yaparlar. Bizi özgürleştirecek şey, internet mecralarından alacağımız destekten ya da ekonomik katkıdan ziyade, egemenlerle olan ilişkilerimizi gözden geçirip kendimize uyguladığımız oto sansürden kurtulmak, özgürce işimize odaklanmaktır. Çektiğimiz filmleri en iyi anlatma düzeyini ve seyirciye ulaşma yollarını aramak, bağımsız mecralar yaratmaktır.

Kendi hikâyemizi yazmak…
Bir diğer önemli konu ise, çektiğimiz filmlerin bizim adımıza uluslararası platforma çıkamaması. Filmlerimiz maalesef egemenlerin adına yabancı festivallerde yer bulabiliyor. Bugün burada bir film çekildiğinde uluslararası alanda “Türkiye filmi” olarak geçiyor. Bir çözüm bulunması gerekiyor.
Kürtleri aşağılayıp ötekileştiren, kötü karakterler olarak gösteren sinemacılar az değil. Kürt hikayelerini ters yüz edenler… Devlet aklıyla hatta ondan daha geri yaklaşıyorlar. Irkçılıktan muzdarip sorgulamadan film çekebiliyorlar. Kürt sinemacıları da bu ırkçılığın bir parçası haline gelebiliyorlar bazen. Hatta başkasının yapmadığı çarpıklığı yapıp Kürt hikayesini ters yüz eden Kürt sinemacıları olabiliyor. Propaganda ve ırkçılıktan uzak, farklı halkları, dilleri ve kültürleri istismar etmeden, ötekileştirmeden, hakaret etmeden, sinemada devrimci bir perspektifle mücadele etmek gerek.
Kürt sinemasının çok ciddi eksiklikleri var. Ama hızla gelişiyor. Sinemanın her alanında meraklı, kendi hikâyesini özgürce çekebilecek birçok Kürt genci çıkıyor. Her taşın, her ağacın, her evin, her canlının bir direniş ve acı hikâyesinin olduğu bir coğrafyada ciddi sinema öyküleri ortaya çıkarıyor. Bunları sinemalaştıran birçok Kürt sinemacı da var. Dinamikler çok ve çok daha güçlü bir Kürt sineması inşa edilecektir. Kürt film festivalleri de bu sürecin nefes borularıdır. Hep beraber sahip çıkalım.
*Mezopotamya Sinema Kolektifi