mevsimlik tarım işçileri EN ALTTAKİLER!

YUSUF KARADAŞ

Fotoğraflar: Sertaç Kayar

Gazeteci yazar Günter Wallraff, yayınlandığı dönemde büyük yankı uyandıran ‘En Alttakiler’ adlı kitabında Türkiyeli işçilerin Almanya’da maruz kaldıkları ayrımcılığı ve ağır çalışma koşullarını çarpıcı bir biçimde anlatır. Wallraff, Türkiyeli işçilerin yaşadıklarını anlatmak için kendisi de Almanya’da çalışan bir Türkiyeli işçi kılığına girmişti.

Yaşadığımız topraklarda “işçi sınıfının en alttakileri kimlerdir?” sorusunun yanıtını bulmak için ne Wallraff gibi bir araştırmacı gazeteci olmaya ve ne de o işçilerin kılığına girmeye gerek yok. Çünkü onlar, her yıl kamyon kasalarında ya da kendi kiraladıkları eski minibüslerde çalışmaya giderken yollara saçılmış cesetler eşliğinde haberlere konu olurlar. İş kanununda bırakalım haklarından söz edilmesini, adlarından dahi söz edilmeyen bu işçilerin yollarda yaşamlarını yitirmesi, ülke iktidarları için de sıradan bir kazadan fazlası değildir. Bu cinayetleri “vakayı adiye”den görmek, yıllardır bu işçilerin iş kanunu kapsamına alınması için yapılan çağrılara, verilen yasa tekliflerine gözünü-kulağını tıkayan mevcut iktidarın “fıtrat”ına da uygundur zaten.

Yolda sağ kalmayı başaranların, çalışmaya gittikleri yerlerde en ilkel barınma koşullarında, gün doğumundan gün batımına kadar (10-11 saat) düşük ücretlerle çalıştırılmaları da yetmez. Buralarda dışlanırlar ve çoğu kez ırkçı saldırılara da maruz kalırlar. Bu kez onları “işçiler ile vatandaşlar arasında yaşanan gerginlik” haberlerinde jandarma tarafından gözaltına alınırken görürüz. Çünkü onlar kendilerini ‘yok sayan’ devletin kolluk güçlerinin gözünde aynı zamanda bir ‘güvenlik sorunu’durlar!

Evet, mevsimlik tarım işçilerinden söz ediyoruz. Yaşadığımız coğrafyada onların işçi sınıfının en alttakileri olduğunu görebilmek için sadece her yıl onlarla ilgili yapılan haberlere bakmak bile yeter.

TÜİK’in 2019 verilerine göre tarım sektöründe çalışan sayısı 4 milyon 600 bin kişiyi buluyor ve bunların yaklaşık yüzde 40’ını (2 milyona yakın) mevsimlik tarım işçileri oluşturuyor.

Kimdir bunlar, nereden geliyorlar?

Bu sorunun yanıtını verebilmek için öncelikle mevsimlik tarım işçiliğini ortaya çıkaran sosyo-ekonomik ve siyasal nedenlere bakmak gerekiyor.

Birinci olarak, özellikle 1980 askeri faşist darbesi sonrasında tarımda uygulanan neo-liberal yıkım politikaları -ki, darbenin en önemli hedefi bu politikanın uygulanabilmesine uygun koşulları yaratmaktı- Türkiye ve Kürdistan coğrafyasındaki küçük üreticileri, artık kendi topraklarını ekerek geçimini sağlayamaz hale getirmiş ve onların işçileşme sürecinin önünü açmıştı.

İkincisi ve daha büyük yıkıcı sonuçlar ortaya çıkaranı ise, devletin Kürt sorununu savaş ve şiddetle çözme politikalarının bir sonucu olarak yaklaşık 4 bin köyün yakılıp yıkılıp zorla boşaltılmasıyla yaşanmıştı. Zorla topraklarından sürülüp mülksüzleştirilen yaklaşık 3 milyon Kürt köylüsü, kentlerin varoşlarına sığındı ve ulusal baskı politikasının yanı sıra iş, barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi önemli sorunlarla yüz yüze bırakıldı. İşte mülksüzleştirilip kentlerin varoşlarına sürülen bu Kürt yoksulları, yaşamlarını sürdürebilmek için 7’den 70’e tarım işçisi olarak ülkenin birçok kentinde “mevsimlik”, “gezici” işçilik yapmaya zorlandı.

Üçüncü ve hem mevsimlik tarım işçilerinin sayılarını ve hem de çalışma koşullarındaki zorlukları kat be kat arttıranı ise, Suriye savaşı ve bağlı olarak yaşanan mülteci akını oldu. Çünkü mülteci işçilerin sayılarının giderek artması, zaten güvencesiz olan ve ağır şartlarda çalışan mevsimlik tarım işçilerine kölece çalışma koşullarının dayatılmasının önünü açtı.

Son yıllara kadar mevsimlik tarım işçilerinin büyük çoğunluğunu kentlerin varoşlarına sığınan Kürt yoksulları oluşturuyordu. Bu işçilere Kürt coğrafyasında aynı kaderi paylaşan Arap emekçiler/kır yoksulları eşlik ediyordu. Ancak savaş ve göçle birlikte son yıllarda bu işçilerin bileşiminde mülteci işçilerin sayısı da giderek arttı.

Sorunlar…

Mevsimlik tarım işçileri ile ilgili yapılan bütün çalışmalar bu işçilerin yaşadıkları sorunlar konusunda büyük oranda ortaklaşıyor:

*Kamyon ve traktör kasalarında ya da tıkış tıkış minibüslerde seyahat eden mevsimlik tarım işçileri sağlıklı ve güvenli bir ulaşım hizmetinden yoksundur.

*Mevsimlik tarım işçileri, insani barınma koşullarına sahip değildir. Yaklaşık yüzde 80’i çadırlarda kalan bu işçilerin yemek yerleri, tuvaletleri, temiz içme ve kullanma suları, yaşadıkları yerlerde aydınlatmaları yetersizdir.

*Yaşam ve çalışma koşulları bulaşıcı hastalıklar dahil birçok hastalığa yol açtığı halde hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadıkları için tedavi olanakları yoktur.

*İş kanununa dahil olmadıkları ve haklarını almalarını sağlayacak bir örgütlülükleri olmadığı için ağır koşullarda günde 10-11 saat güvencesiz olarak ve düşük ücretlerle çalışmaktadırlar.

*Kürt ve mülteci işçiler, gittikleri yerlerde ırkçı saldırılara maruz kalmakta ve devletin kolluk güçleri tarafından bir “güvenlik sorunu” olarak görülmektedir.

*Aileleriyle birlikte mevsimlik tarım işçiliği yapan çocuklar eğitimlerine devam edememekte (TÜİK’in 2019 verilerinin de ortaya koyduğu gibi Türkiye’de 5-14 yaşları arasında çalışan çocukların yüzde 64’ü tarım sektöründe çalışmakta ve bunların yüzde 34’ü eğitim haklarından mahrum kalmaktadır) ve daha hayatlarının başlarında dezavantajlı duruma düşmektedir.

*Mevsimlik tarım işçiliği içinde en ağır yük, işten sonra yemek, çocuk bakımı, temizlik gibi işleri de üslenmek zorunda kalan kadınların omuzlarındadır. Ölü doğum yapma oranının ülke ortalamasının 5 katı olması, mevsimlik tarım işçisi kadınların hangi ağır şartlar altında çalıştıklarını çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır.

Çözüm önerileri

Peki, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının çözümü için neler yapmak gerekiyor?

*Her şeyden önce mevsimlik tarım işçileri de 4857 saylı iş kanunun kapsamına alınmalı; elçi, dayı başı, çavuş vb. gibi adlar altındaki aracılık mekanizması tasfiye edilerek işçilerin örgütlenmeleri önündeki engeller kaldırılmalıdır.

*Mevsimlik tarım işçiliği, hastalanma ve ölüm riskinin en fazla olduğu işkollarından biri olduğu için bütün işçiler sosyal güvenlik sistemine dahil edilmeli, işçilerin üretim süreçlerinde erişilebilecekleri sağlık hizmeti modelleri oluşturulmalıdır.

*Mevsimlik tarım işçilerinin seyahatlerinde kullanılan araçlar denetlenerek tarım alanlarına güvenli taşınmaları sağlanmalı, barınma koşulları insanca yaşam koşullarına göre düzenlenmelidir.

*Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve süreleri ile ücretleri insanca yaşam koşullarına göre düzenlenmeli; çocukların ve yaşlıların çalışmak zorunda kaldıkları ağır sömürü koşulları ortadan kaldırılmalıdır.

*Mevsimlik tarım işçisi çocukların çalışmaları yasaklanmalı ve eğitimlerine devam etmeleri için gerekli koşullar sağlanmalıdır.

*Mevsimlik tarım işçisi kadınlar için eşit işe eşit ücret uygulanmalı, çalışma süreleri de yapmak zorunda oldukları diğer işler dikkate alınarak düzenlenmelidir.

Sorunun ve çözümün siyasal boyutu

Mevsimlik tarım işçilerinin işçi sınıfının en alttakileri olmasında; hiçbir güvenceye sahip olmayan bu işçilerin en ağır çalışma koşullarına ve dışlanmaya maruz kalmasında siyasal nedenlerin de belirleyici bir rolü bulunuyor. Dolayısıyla mevsimlik tarım işçiliğine mahkum olan milyonlarca insanı göçe zorlayan ve ayrımcılığa uğramalarına neden olan siyasal nedenlerin ortadan kaldırılması, bu sorunun çözümü bakımından büyük önem taşımaktadır.

Bu temelde Kürt sorunundan kaynaklı savaş ve çatışmaların son bulması ve eşit haklara dayalı demokratik çözümün sağlanması, köylerinden zorla göç ettirilenlerin geri dönüşleri için uygun koşulların sağlanması, Kürt coğrafyasında yayla-mera yasaklarının kaldırılarak tarım ve hayvancılığın özel olarak teşvik edilmesi, mayınlı arazilerin temizlenerek tarıma elverişli hale getirilmesi ve GAP’ın (Güneydoğu Anadolu Projesi) bölgedeki yoksul köylülüğün, kır emekçilerinin çıkarları temelinde yeniden planlanması gerekiyor.

Düşünün ki, bütün bölgeyi besleyebilecek kadar zengin-verimli topraklara sahipsiniz. Ama siz geçiminizi sağlamak için her yıl, ülkenin 50’ye yakın kentine dağılmak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü ülkeyi yönetenlerin 50-60 yıldır bölgenin çehresini değiştireceği propagandasını yaptıkları GAP, bölgede kurulan barajlardan elde edilen enerjiyi batıya taşıyan ve bölgedeki bir avuç büyük toprak sahibinin zenginliğine zenginlik katan bir proje olmanın ötesine geçmedi.

En son Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlığı döneminde Diyarbakır’da GAP Eylem Planı’nı açıklamış ve 2012’ye kadar 1 milyon 60 bin hektar toprağın sulanacağını ve 3 milyon 800 kişiye iş bulunacağı vaadinde bulunmuştu. Oysa bugün GAP kapsamındaki dokuz kent (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak) yüzde 30-35 işsizlikle ülkede işsizliğin en yüksek olduğu kentler konumunda bulunuyor. GAP kapsamında kurulan barajlarda ülkedeki elektriğin yüzde 44’ü üretiliyor ama bölgedeki çiftçilerin elektrik borçlarını ödeyemedikleri için elektrikleri kesiliyor ve ürünleri kuruyor. Öte yandan da her yıl bu kentlerden 1 milyonu aşkın mevsimlik tarım işçisi ekmek parası için çocuk yaşlı demeden ülkenin dört bir tarafına dağılıyor.

Sınıfsal talepler ve barış mücadelesi

Suriyeli mevsimlik tarım işçilerinin kölece çalışmaya zorlanmasının arkasındaki siyasal neden de elbette Suriye savaşıdır. Tekçi rejimin yayılmacı emellerle ve ülkedeki Kürt sorununun bir devamı olarak Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırma amacıyla yaptığı müdahalelerin son bulması, Suriye’deki bütün işgalci güçlerin çekilmesi ve Suriye’nin demokratik temelde yeniden inşa edilmesi, bu sorunun çözümü bakımından belirleyici adımdır.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Nisan 2013’te, o dönem “çözüm süreci”nin de uygun koşulları yaratması üzerinden mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının tartışılması için ‘Mevsimlik Tarım İşçileri Kurultayı’ düzenlemişti. Kurultayda mevsimlik tarım işçileri, uzmanlar ve sendikacılar birlikte tartışmış ve ‘Mezopotamya Mevsimlik Tarım İşçileri Derneği’ üzerinden işçilerin örgütlenmeleri için ilk adımlar atılmıştı. Ancak 2015’te yeniden çatışmalı sürece dönülmesi ve bağlı olarak yaygınlaşan baskılar bu adımın devamının gelmesini engelledi. 2017’de DTK’ye yönelik operasyona bağlı olarak hazırlanan DTK iddianamesinde mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının çözümü için yapılan bu kurultay da “terör faaliyeti” olarak yargılama konusu yapılmıştı.

Sadece bu kurultaya karşı tutumu bile, ülkedeki rejimin mevsimlik tarım işçilerine bakışını anlamak ve sorunlarının çözümü karşısındaki tutumunu görmek için yeter de artar. Bu tutum, aynı zamanda işçi sınıfının en alttakileri olan mevsimlik tarım işçilerinin örgütlü bir güç haline gelmesinin emek ve demokrasi mücadelesi bakımından önemini ve bu konuda emek ve demokrasi güçlerine düşen sorumluluğu da çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.

Sonuç olarak; mevsimlik tarım işçileri sorunu, ülkede demokrasi ve bölgede barış mücadelesi ile işçi sınıfı ve emekçi halkın insanca yaşam mücadelesinin ne kadar iç içe geçmiş olduğunu çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Bu nedenle Kürt sorununun çözümünün, Kürt işçi-emekçilerin insanca yaşam taleplerini de kapsayacak bir temelde ele alınması ve mücadelenin bu yönde ilerletilmesi giderek yakıcı bir ihtiyaç haline geliyor.