HERKESİN ARAM TİGRAN’I

İBRAHİM KARACA

Büyük Ermeni Kıyımı sırasında Diyarbakır’dan sökülmüş, Sason’a göç etmiş, oradan da göç ettiği Suriye’de bir Kürt aile tarafından katliamdan korunup saklanmış bir ailenin Kürtler arasında büyüyen bir çocuğudur Aram Tigran. Annesi Hilda Hanım, babası Ardeşir Bey’dir. 1934, Qamışlo doğumludur. Qamışlo, şu anda “Rojava” olarak bilinen bölgenin en önemli merkezlerindendir. Babası neyzen, kendisi ud ve cümbüşte söz sahibidir. Çocuk yaşlarında merak saldığı müzikte ustalaşmış, içinde yaşadığı kültürel-folklorik atmosferden beslenip Kürt halkının müziğini eserlerinde seslendirmiş, ona katkılar sunmuş… 20 yaşına geldiğinde ilk konserine çıkmış, Newroz coşkusuyla çalıp söylemiştir.

1966 yılında ailesiyle birlikte Ermenistan Sovyeti’ne göç etmiş, Ermenistan Erivan Radyosu’nda Kürt müziği çalışmaları yapmış, Ermeni müziğindeki koro tarzına benzeyen ve “Aramî” adı verilen yeni tarz onun eseridir. 1995 yılında Atina’ya yerleşen üstat; gittiği her yerde Ermenice, Arapça, Yunanca ve Süryanice şarkılar da seslendirmiş fakat Kürt müziği onun nefes alıp verdiği yaşam biçimi olmuştur. Şarkılarında ve müzikal yorumunda bir Ermeni-Kürt ruhu hissedilir. Kürtler ona “Ape Aram” dediyse bir bildikleri vardı elbet, boşuna değildi. On dördüncü albümünü yayınladığında yaşı 72 idi. “Gözüm sanata doymadı, müziğe doyamıyorum” demişti bir söyleşisinde.

Bir Diyarbakır anısı

Zaman zaman anlatıp güldüğü bir Diyarbakır anısı vardır üstadın; bir festival kapsamında davet edildiği günlerden birinde, belediye başkanının ev sahipliği yaptığı bir akşam yemeğine davetlidir. Davetin onur konuğu Aram olsa da yemekte pek çok başka misafir de vardır. Kendisini, arabayla otele gelip bizzat başkanın alacağını sanmaktadır Aram Tigran. Oysa belediyeden bir görevli gelmiştir onu almaya. Gelen şahsı daha önce hiç görmemiştir. Yemeğin verileceği yer de şehrin biraz dışındadır. Yol uzadıkça endişelenir Tigran, Apê Musa gelir aklına… Çünkü onun böylesi bir yolculuk sonrası katledildiğini unutmamıştır. Yolculuk ‘sağ salim’ bitince rahat bir nefes alır Aram Tigran ve artık Amed’in güvenilir bir yer olmasına sevinir. Bu anısını yakın çevresine birkaç kez gülerek anlattığı, anlatırken de sık sık, “Arkadaşlar, beni Amed’e gömün lütfen” dediği bilinir.

SONY DSC

Baba toprağına son bakış

2009 Newroz kutlamaları için geldiği Diyarbakır’da rahatsızlanmış, sonrasında Yunanistan’daki bir hastanede hayata veda etmişti (08 Ağustos 2009). Vasiyetinde Diyarbakır’a gömülmek vardı fakat ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmadığı’ gerekçesiyle buna izin verilmedi. Oysa Diyarbakır’daki Ermeni-Süryani mezarlığına gömülse kıyamet kopmayacak, sadece yeşerdiği baba toprağıyla buluşmuş olacaktı. Olamadı, izin verilmedi, Brüksel’de gömüldü ama mezarına Diyarbakır’dan getirilen toprak döküldü. Sonrasında; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde 2010 yılında Aram Tigran Kent Konservatuarı kuruldu, orada yüzlerce öğrenciye müzik eğitimi verildi. Sonra malum süreç işledi, Kasım 2016’da belediyeye kayyum atandı ve konservatuar kapatıldı. Ölümünden sonra eşi, Alman-Kürt Kültür Enstitüsü ile bir sözleşme imzalayıp Aram Tîgran´ın tüm telif ve lisans haklarını Enstitü´ye devretti.

Aram Tigran’ı “Anadillerinden biri Ermenice diğeri Kürtçeydi” diyerek tanımlayan, onu Kürt aydınları vasıtasıyla tanıdığını ve eşiyle birlikte Boyacıköy Ermeni Kilisesi’nde ağırladığını söyleyen Pakrat Estukyan, “Aram Tigran Kürtçe ezgiler kadar Ermenice ezgiler de kaydetmiş bir sanatçıdır ama bunların Ermeni toplumunda bir karşılığı olmamışken Kürt toplumunda idol bir sanatçıya dönüştü” demişti. Estukyan, ezgileri dilden dile dolaşan Tigran’ın, Kürtlerin kendi ulus bilinçlerini inşa ederken 1915’le yüzleşmelerinde de etken olduğunu düşünüyor ve “Burada esas önemli olan onun Ermeni kimliğidir. Her şey kimliği üzerinden şekilleniyor. O bağlamda halklar arasında bir dostluk köprüsü oldu. Sanatıyla bunu yaptığını söyleyemem çünkü Aram Tigran’ın sanatı Ermeniler tarafından hakkıyla fark edilmedi ve gerekli ilgiyi görmedi… Ama Aram Tigran’ın Ermeni kimliğini ısrarla muhafaza etmesi ve bununla Kürtçe klamlar söylemesi onu Kürtler için çok değerli bir Ermeni hâline getirdi. Bu da Ermeniler ve Kürtler arasında bir kültürel ortaklık oluşturuyor… Bu bize olağanüstü gibi geliyor. Çünkü biz çoğu zaman kendi dillerimizi dahi bilmeyen bir nesil olduk bugün. Türkiye’de Ermenice bilmeyen Ermeni’ye çok rastlarsınız. Kürtçe bilmeyen Kürde çok rastlarsınız. Lazca bilmeyen Laz’a daha çok rastlarsınız. Ama bizden bir önceki nesilde, yaşadığı yerde o bölgede konuşan bütün dillere hâkim insanlara rastlarsınız” diyordu.

Aram kimin Aram’ıdır?

Tamam, “Yasal Çerçeve” dediğiniz çerçeve size bir hareket alanı kazandırır belki, kimse üstelemez, “kural” deyip geçer… Aram Tigran gibi bir “uluslar üstü” aydın sanatçıya kendi baba toprağında bir mezar yeri vermediğinizde sığındığınız yasal gerekçe size nasıl bir meşruiyet alanı açmış olur, açar mı?

Açtı diyelim… Hangisi daha anlamlı, değerlidir?

Suriye’den bu ülkeye sayısı ve hangi yollarla girdiği belli olmayan binlerce mülteci bir gün öldüğünde nereye gömülecek, kaçının naaşı Suriye’ye gidecek sanıyorsunuz?

Söylediği Kürtçe şarkılar arasına arada bir politik tavırlar da sıkıştıran Ermeni Aram Tigran, bugün bu ülkeyi yöneten ve isminde “Adalet” olan takımı okşayan laflar etmiş olsaydı vasiyet ettiği yere devlet töreniyle gömülmez miydi?

“Dünyaya bir daha gelirsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa, hepsini eritip, saz, cümbüş ve zurna yapacağım” diyen, Ortadoğu coğrafyası için önemli olan bir kültür-sanat insanıdır Aram Tigran. Djivan Gasparyan da aynı duygular içinde benzer sözler söylemişti sanırım. Elli gün de yaşasanız elli yıl da yaşasanız, sonuçta yaşadığınız şeye “ömür” deniliyor. Ve onu değerli kılan şey ise içine çok değil nitelikli ve hayattan yana anlamlı birikimler yerleştirmek oluyor. Hem insan için hem toplum için hem ülke için. Gerisi boş!