ŞENAY KUMUZ
Mezopotamya’nın binlerce yıllık tarih ve kültürünün sözlü taşıyıcıları olan kadın dengbêj ve zarbêjlerin sesleri ve hikâyeleri günümüze taşınıyor. CultureCIVIC Yerel Projeler Hibe Programı kapsamında, Diyarbakır’da çalışmalarını sürdüren müzik araştırmacısı, derlemeci Zeynep Yaş, ürettikleri eserleri dinsel, inanışsal ve toplumsal zorluklara rağmen kayıt altına almayı başaran ya da tarihin bir köşesinde isminden bahsedilen kadınların hikâyelerini gün yüzüne çıkardıklarını söylüyor.
“Mezopotamya’da sesi müzikle yankılanan Zarbêj ve Dengbêj Kadınlar” başlıklı proje, kadınların hangi araçlarla, hangi koşullarda üretim yaptıklarını da görme fırsatı sunuyor. Dengbêjliği, Kürt müziği içerisinde bir icra formu, zarbêjliği ise “yaşamın her alanında müziğin, klamın arka mutfağını yaratan kişiler” olarak tanımlayan Proje Koordinatörü Zeynep Yaş’a göre, zarbêj ve dengbêj kadınlar, Mezopotamya’daki çok katmanlı sözlü kültür, sözlü tarih, sanat, edebiyat ve müzik hafızasının dokusunun kaynak kişileri. Bununla birlikte dil, kültür ve anlatı geleneği ile Mezopotamya’nın gayriresmî tarih ve kültürün belleğini eserlerinde özel bir ritim ve melodiyle ezgiye dönüştürerek yüzlerce yıl kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlıyorlar.
Dönemlerinin geleneksel, toplumsal, erkek egemen yaklaşımlarını, dinî baskılarını aşabilen çok az sayıdaki zarbêj, profesyonel icracılık yapan dengbêjlik ortamlarında bulunabildi. Dengbêjlik yapan kadınların durumu da farklı değildi. Onlar da tıpkı Zarbej kadınlar gibi toplumsal, dinsel, kimliksel baskılardan dolayı çok zor koşullarda sanatlarını icra ettiler. Bazıları, her türlü koşula ve baskıya rağmen çoğunlukla farklı kimlik ve mahlaslar kullanarak eserlerini dönemin teknik olanakları içindeki aygıtlara kaydedebildiler.
Yeni nesillere aktarmak…
İlk kez 19. yüzyıl da sesin teknik olarak kaydedilebilmesinden sonra, Kürtçenin yasaklı bir dil olmasına ve dinî-etnik baskılara karşın Êzîdî, Yarsani, Müslüman, Hristiyan, Musevi birçok kadın, Mezopotamya müziklerinin klasikleşmiş çok sayıda eserini; plak, radyo, makaralı bant ve kasetlere kaydetmeyi başardı. Gerek kayıtların özgünlüğü gerekse yarattıkları pozitif toplumsal etkiyle Ortadoğu’da yaşayan tüm kadınlar için teşvik edici bir rol üstlendiler. Proje’nin temel amacı adlarının unutulmamasını sağlamak olsa da aynı zamanda hangi koşullarda sanatlarını icra ettikleri gerçeğini de gün yüzüne çıkartabilmek de hedefleniyor. Zeynep Yaş’ın koordinatörlüğünde devam eden Proje, dördü kadın altı kişilik sabit bir ekiple yürütülse de dönem dönem alanında uzman isimlerden de destek alıyor. Dünyanın dört bir yanına dağılan bu seslerin bulunup mezatlar yoluyla elde edilmesi ya da prodüksiyon şirketleri, koleksiyonerler, radyo ve arşivcilerdeki zarbêj ve dengbêj kadın kayıtlarını elde etmeye çalışmak, en zorlu aşamalardan birini oluşturuyor. Ardından, elde edilen veriler üzerinden hangi aygıta kaydedilmişse günümüz teknolojilerine en orijinal hâliyle aktarılıyor, sesler restore edilip mix ve masteringleri yapılıyor, sanatçı ve eserin kataloglanmasıyla dijital platformlarda yayına hazır hâle getiriliyor.
Proje sonunda, tüm materyal kayıtlar “Mezopotamya’da sesi müzikle yankılanan Zarbêj ve Dengbêj Kadınlar” başlığı ile erişime açılarak yeni nesillere aktarılmış olacak.
Projenin içinde onlarca kadın, yüzlerce eser yer alıyor. Peki kim bu kadınlar?!.. Ayşe Şan gibi adını sıkça duyduğumuz kadınlardan, pek çok insanın hiç bilmediği, Şehîn Mesqedî-Telebanî ya da YouTube’dan şiirleri ve okuduğu klamlarla tanınan Gülizar Han (Ema Sazbend), Kürtçe müzikseverlerin pek çoğunun bildiği Fatma İsa, Meyrem Xan, Nesrin Şerwan, Susika Simo, Îran Xan, Belga Qado, Fetna Walidî, Zuleyxa İsmaili, Banû Şîrwanî ve daha pek çok isim. Proje, önce 20 kadın üzerinde çalışmayı hedeflese de bugün 80’in üzerinde kadının arşiv ve koleksiyonuna ulaşmış durumda.
Urmiye Radyosu’nun ilk kadın dengbêji: Îran Hanım
Birkaçına biraz detaylı bakalım. Örneğin 2001’de kaybettiğimiz İran Mucered, “Îran Hanım” veya “Îran Han” olarak tanınıyor. Sanatçı 1950-51 yılında Doğu Kürdistan’ın Biradost bölgesindeki Urmiye kentinin İneksuyu köyünde çiftçi bir ailede dünyaya gelir. Müziğe olan ilgisi çocukluğunda başlar. Daha küçük yaştayken “Îran Han” adıyla dengbêj dîvanlarında söylediği klamlarla nam salar. 1969 yılında Urmiye, Tahran ve Kirmanşan radyolarında Kürtçe bölümü açılır. Kendi köyünden haftanın en az iki günü yürüyerek kilometrelerce yol gidip klamlarını radyoda söyleyerek Urmiye Radyosu’nun resmî ilk kadın dengbêji olur. 1979 yılında Humeyni iktidarının başa gelmesiyle sanatçıların şarkı söylemesinin önü kesilir, özellikle kadın sanatçıların şarkı söylemesi yasaklanır ancak Îran Han gizlice dengbêjlik yapmaya devam eder. Eserleri kopyalanarak çoğaltılıp halk içinde dağıtılır. Bu eserlerinin bazı kopyaları da Türkiye’de gizlice basılıp yayınlanır. Radyoda kaydedilen 200’den fazla eserinin akıbeti maalesef bilinmemektedir.
Îran Mucered, Somanava köyünden biriyle evlenir, bu evlilikten iki oğlu ve kızı olur. Eşi, üzerine kuma getirince onu ve çocuklarını terk eder. Daha sonra Dadaş Naziri isimli biriyle evlenir ve Tahran’a yerleşir. 14.8.2001’de Urmiye’de yaşama veda eder. Doktor raporuna göre kendisini asarak intihar ettiği belirtilse de bazı kaynaklara göre birileri tarafından asılmıştır.
Dansla müziği birleştiren Susika Simo
Mezopotamya’nın önemli kadın seslerinden biri de Susika Simo’dur. 1925 yılında Ermenistan’nın Elegez bölgesinin Mirek köyünde Êzîdî bir ailede yaşama gözlerini açar. Ailesi daha sonra Gümrü’ye göç eder, orada eğitimini tamamlayarak doktor olur. Birkaç yıl hastanelerde doktorluk yapar ancak dans ve şarkı söylemeye olan tutkusu kendisini daha çok mutlu ettiğinden, doktorluğu bırakıp sanatsal çalışmalar yapmaya karar verir. İki dans grubu kurarak opera ve bale sanatında geleneksel Kürt müziği ile modern giyim kuşamı stilize ederek dönemin Sovyetler Birliği’nin tüm bölgelerinde sahne alır. Kürtçe şarkılarıyla ilk defa Ermenistan’da sahne almış kadın sanatçıdır. Aynı zamanda Elegez tiyatro gruplarıyla turnelere çıkarak, oyun öncesi veya sonrasında sahnede Kürt müziğinin klasik eserlerini seslendirir. Susika Simo, Êzîdî’dir. Êzîdî inancına göre kendi kavmi ve dininden olmayan biriyle evlilik yapması yasaktır. Ancak o Ermeni ve Hristiyan olan Kulya Neftalyan ile evlenir. Bu tercihi her ne kadar çevresi tarafından benimsenmese de bilgisi, eğitimi ve sanatıyla kendisini ailesine, Kürtlere ve hatta tüm Sovyetler’e kabul ettirir. Susika Simo, Erivan Radyosu’ndan önce de Kürt müziğinin sesini duyurmuş biridir. 1955 yılında Erivan Radyosu açılınca ses arşivine sanatçının birçok eseri kaydedilir. O Seyadê Şamê, Karapetê Xaço, Egidê Cimo, Gulîzera Qaçax, Belga Qado ile birlikte birçok eserini söyleyip birçok büyük konsere katılır. 1977 yılında Erivan’da yaşama gözlerini yuman Simo, Gümrü’de toprağa verilir. Pek çok bakımdan öncü ve yaratıcı bir sanatçı olan Simo, arkasında çok değerli klam ve şarkılarını Kürt kültür hazinesine bırakır.
Genç bir kayıp, Zilan Tigris
Geçtiğimiz yıl yaşanan 6 Şubat Depremi’nde Diyarbakır’da hayatını kaybeden Zilan Tigris’i de anmadan geçmeyi istemem. Dilek Küçüker, bilinen adıyla Zilan Tigris, 1972 yılında Diyarbakır’ın Hançepek Mahallesi’nde Kürt ve Ermeni olan bir ailede dünyaya geldi. Eğitiminin tamamını Diyarbakır’da tamamladı. Dicle Üniversitesi Müzik Bölümü’nü bitiren Tigris, yıllarca müzik öğretmenliği yaptı. Üç albüm çıkardı. 1989 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi çalışmaları kapsamında ilk çocuk korosunu, 2005 yılında ise ilk kadın korosunu kurdu ve yıllarca bu korolara şeflik yaparak bir çok etkinlik, konser ve festivale katıldı. “On dil, bir nefes” adlı çalışmayla ve halkların kardeş türküleri şiarıyla yerel ve uluslararası birçok programda çok dilli eserlerini sundu. Yeni çıkacak albümünün son hazırlıklarını yaptığı sırada 6 Şubat’ta, kendisi gibi sanatçı eşi Çağdaş Çankaya ile birlikte Diyarbakır’daki Sözen Apartmanı yıkıntıları içerisinde yaşama veda etti.
İsteriz ki bu proje, tüm Kürt müziği icracısı kadınların çalışmalarının ve verdikleri var olma mücadelesinin görünürlüğüne katkıda bulunsun. Emek veren bütün kadınlar, bu dileğin karşılık bulması için hiçbir şeyden imtina etmediler.
Unutulmasın ki müziğin ruhun gıdası olduğu yönündeki genel geçer tespit, sadece resmî olarak kabul edilen dillerde yapılan müzik için değil, binlerce yıldır var olma mücadelesi veren bütün diller için de geçerlidir.