MEHMET ORHAN

Heykeltıraş Mehmet Latif Sağlam ‘ın küratörlüğünde ve M. Wenda Koyuncu danışmanlığında gerçekleşen “Parmak Damgası” sergisinin açılışı 14 Aralık’ta kitlesel bir katılımla gerçekleşti. 3 Ocak’a kadar Meyman Mardin Sanatevi’nde izleyiciyle buluşan ve on sanatçının birden fazla çalışmasının yer aldığı sergiye çeşitli söyleşiler, sanatçı konuşmaları da eşlik etti. Sergiye eserleriyle şu sanatçılar katıldı: Ahmet Avcı, Ali Ak, Cezmi Yalçınkaya, Gözde Yüksel, Mehmet Latif Sağlam, Mehmet Zeki Sağlam, Nesrin Ademhan, Özlem Ekinci, Özlem Erhan ve Uygur Orhan. Açılışa destek veren müzisyenler Harika Sağlam, Ada Aktaş ve Merve Çakmak’ın sesleri ve özgün tınıları da yankılandı sanat evinin taşlarla örülü dehlizlerinde.
Parmak Damgası sergisi bir çok farklı disiplini kucaklayan bir etkinlik oldu. Heykelden seramiğe, resimden ağaç formlarından soyutlamalara kadar uzanan bir çoklu sunum gerçekleşti.

Yerelden evrensele uzayan merdiven
Kaç bin yıllık kadim kültürlerin tam da tepesinde bir mekân… İçeri girdiğinizde o eskil duvarların arasında hâlâ yanan bir çok ışık görüyorsunuz. Meyman Mardin Sanat Evi üç boyutun da ötesine geçerek, geleneğin küllerini saklamadan ateşi canlı tutuyor. Yerelden ulusala ve oradan da evrensele uzayan merdivenin ilk basamaklarında, plastik sanatların çoklu prizmasından çok dilli benzeşimlere götürüyor sizi. Söylencelerden esin almış fırça vuruşlarından günlük yaşamın ruhsal gelgitlerine kadar, çok şey…
Bu bütünsellik çeşitli sanatsal söyleşilerle daha da anlamlandırıldı sergi boyunca. Ve elbette, aynılaşmaya karşı (kendin) olabilmenin gereksindiği zorunlu heyecan ve emeğin birlikteliğiyle gerçekleşti bütün bunlar.

Halkların özgün dil ve düş formları
Bir soluk, bir koku, bir iz, bir olgu… Bir süreç ki toplumumuzun tümünün sanatsal olanaklardan yararlandırılması ereğiyle her yerde tek tek sanat ateşlerinin yanması gerekiyor. Ekmek su kadar yaşamsal barış için de amaç yağmuru anlatmak değil, yağmak! “Çok az kişi anımsadıklarını -şimdi- dediğimiz zaman kesitiyle -gelecek- dediğimiz beklentimizin arasından bütünlüklü bir bağıntıya dönüştürebilir.” Yakın zamanda kaybettiğimiz Şair/Yazar Tevfik Taş’ın işaret ettiği bu bağıntıyı kurup renk ve biçimsel belleğimizin ışıklarıyla yağabilenlere ne mutlu! Bu sergi de böylesi bir çaba ve emeğin ürünü. Bir köşesinden harlanmaya çalışılmış bir ateş, bir ışık… Süryani, Arap, Kürt, Türk, Êzidi halklarının yaşam örgülerinden damıtılmış bu özgün dil ve düş formları sergisi, farklılıkları buluşturan ortak kaygı ve ortak neşeyi de sergilemiş oldu. Ve insanlığın bu dünyadaki meymanlığına yapılan vurguyu da eserlerdeki imgelerde, formlarda sezmek, anlamak mümkün.

Parmak izinden ‘Parmak Damgası’na
Özgünlüğe, biricikliğe simge olmuş parmak izinden hareketle her bir eserden yansıyan özgünlüklerin buluşarak oluşturduğu bütünlüklü zemin, Parmak Damgası’nın amacına ulaştığını da gösteriyordu. ‘Korkuluklar’serisinden kübik formlarla oluşturulmuş seramik figürlere, delilik ve dahilik arasında dolaşıveren sanatçının avcundaki yoğrumsal formlara, tavus kuşunun kanatlarındaki Mardin güneşine kadar… Yakılan ağaç, börtü böcek hayvan figürlerinin doğaçlama ahşap şekillerinden insan suretinde beliren yalnızlığın renklerine kadar… Bir ipte sallanan giyitlere bezeli özlemler… Sanki derisi yüzülen Hallac-ı Mansur’un sırtına alıp gittiği kapı çıkışı… Her biri farklı bir parmak izi gibi ve yine hepsini buluşturmuş parmak damgası. Bu coğrafyanın tarihinden bugüne akan, uğranılmış nice akamete rağmen hâlâ silinememiş izlerle nakışlanmış bir güzel sanat damgası…
Coğrafyanın kaderi hep barış ola. Barışa açılan kapının tokmağında parmaklarımızın da izi, damgası olsun demiş katılımcı sanatçılarımız. Işık hep üzerlerinde olsun, ışıkları eksilmesin!